Onlar sözde bir anlaşmaya vardılar.
- They supposedly have reached a deal.
Sözde benim arkadaşım olacak birinin, benim hakkımda böyle şeyler söyleyebileceğine inanamıyorum.
- I can't believe that someone who's supposed to be my friend would say things like that about me.
Bu figürün Marilyn Monroe'yu temsil ettiği varsayılır, ama onun adaletini temsil ettiğini sanmıyorum.
- This figure is supposed to represent Marilyn Monroe, but I don't think it does her justice.
The movie is supposed to be good.