He is a robust young man.
- O sağlam genç bir adam.
John is not as old as Bill; he is much younger.
- John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.
Jolanta is a very beautiful teenager girl from Bronisław's university.
- Jolanta, Bronisław'ın üniversitesinden gelen, çok güzel bir genç kızdır.
That magazine is aimed at teenagers.
- Bu dergi gençlere yöneliktir.
Don't get sassy with me young lady!
- Bana sırnaşmayın genç bayan!
He's a fine young lad.
- O iyi genç bir delikanlı.
Don't pick on younger kids.
- Daha genç çocuklarla uğraşmayın.
When I was young, the hippest thing a kid could own was a transistor radio.
- Ben gençken, bir çocuğun sahip olabileceği en modern şey, bir transistör radyoydu.
You're a little too young for me.
- Benim için biraz çok gençsin.
Tom is just a little younger than I am.
- Tom benden biraz daha genç.
There is no returning to our younger days.
- Daha genç günlerimize geri dönüş yoktur.
The scenery carried me back to my younger days.
- Manzara beni daha genç günlerime geri götürdü.
You may have good reason to think that your youth is over.
- Gençliğinin bittiğini düşünmek için iyi bir nedenin olabilir.
When I hear that song I remember my youth.
- Ben o şarkıyı ne zaman duysam, gençliğimi hatırlıyorum.
The audience were mostly adolescents.
- Seyirciler genellikle gençti.
Junior, why don't we go into a group together?
- Genç, neden birlikte bir gruba girmiyoruz?
He came across an outstanding young person.
- O seçkin genç bir kişiye rastladı.
A young person wants to see you.
- Genç bir kişi seni görmek istiyor.
A young man is singing before the door.
- Kapının önünde genç bir adam şarkı söylüyor.
He is a robust young man.
- O sağlam genç bir adam.
Though he is old, he has a youthful spirit.
- Yaşlı olmasına rağmen genç bir ruhu var.
She always has such glowing youthful skin.
- Onun hep böyle parlayan genç bir cildi var.
Tom is still in his teens.
- Tom hâlâ gençlik çağlarında.
They are extremely popular among teenagers.
- Gençler arasında müthiş derecede popülerler.
A group of youths attacked the old man.
- Gençlerden oluşan bir grup yaşlı adama saldırdı.
These four youths share an apartment in the metropolitan area.
- Bu dört genç, metropol bölgesinde bir daireyi paylaşıyorlar.