John is not as old as Bill; he is much younger.
- John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.
He is a robust young man.
- O sağlam genç bir adam.
Jolanta is a very beautiful teenager girl from Bronisław's university.
- Jolanta, Bronisław'ın üniversitesinden gelen, çok güzel bir genç kızdır.
That magazine is aimed at teenagers.
- Bu dergi gençlere yöneliktir.
She has grown into a beautiful young lady.
- Güzel genç bir bayan oldu.
He's a fine young lad.
- O iyi genç bir delikanlı.
My mother used to read me stories when I was a young kid.
- Ben genç bir çocukken annem bana hikayeler okurdu.
When I was young, the hippest thing a kid could own was a transistor radio.
- Ben gençken, bir çocuğun sahip olabileceği en modern şey, bir transistör radyoydu.
This young man knows little about his country.
- Bu genç adam ülkesi hakkında çok az şey biliyor.
You're a little too young for me.
- Benim için biraz çok gençsin.
The scenery carried me back to my younger days.
- Manzara beni daha genç günlerime geri götürdü.
There is no returning to our younger days.
- Daha genç günlerimize geri dönüş yoktur.
When I hear that song I remember my youth.
- Ben o şarkıyı ne zaman duysam, gençliğimi hatırlıyorum.
The youth in Malaysia really like Korean and Japanese celebrities.
- Malezya'daki gençlik Kore ve Japonya'daki ünlülerden gerçekten hoşlanıyor.
The audience were mostly adolescents.
- Seyirciler genellikle gençti.
Junior, why don't we go into a group together?
- Genç, neden birlikte bir gruba girmiyoruz?
He came across an outstanding young person.
- O seçkin genç bir kişiye rastladı.
A young person is waiting for you outside.
- Genç bir adam seni dışarıda bekliyor.
That young man is very keen on cycling.
- Şu genç adam bisikletçiliğe çok düşkündür.
He is a robust young man.
- O sağlam genç bir adam.
Tom is very youthful, isn't he?
- Tom çok genç, değil mi?
She really keeps her youthfulness.
- O gerçekten gençliğini koruyor.
They are extremely popular among teenagers.
- Gençler arasında müthiş derecede popülerler.
Tom is still in his teens.
- Tom hâlâ gençlik çağlarında.
A group of youths attacked the old man.
- Gençlerden oluşan bir grup yaşlı adama saldırdı.
Youths who are caught violating the new rules on behaviour will lose their right to free travel, and will have to complete unpaid community work to earn it back.
- Yeni davranış kurallarını ihlâl etmekten yakalanan gençler seyahat özgürlüğü haklarını kaybedecekler, ve bu hakkı geri almak için parasız toplum işini tamamlamak zorunda kalacaklar.