Senin varlığın benim yaşama sevincim - Your presence in my life is a source of joy.
O Alfa Centauri'deki egzobiyolojik varlık makalesini yazdı.
- He wrote the article Exobiological Presence in Alpha Centauri.
Onun huzurunda utangaç hissettim.
- She felt shy in his presence.
Yakın zamanda bir babanın büyük ailesinin huzurunda, erkek çocuklarımdan hiçbirinin avukat olmasını istemiyorum. dediğini duyduk.
- Not long ago we heard a father say in the presence of his large family, I don't want any of my boys to be lawyers.
Bugün burada bulunma amacımız silah seslerini susturmak - Our presence here today is to silence the gunshots.
Onun varlığı benim için önemli.
- Her presence is important to me.
Bu, ailenin gözünün önünde anlatılacak bir fıkra değil.
- This is not a joke to be told in the presence of your parents.
I told you not to mention that in her presence.
- Ich habe dir doch gesagt, das nicht in ihrer Gegenwart anzusprechen.
I told you not to talk about the matter in her presence.
- Ich sagte dir doch, du sollst in ihrer Gegenwart nicht darüber sprechen.