Allen'e çözülmesi imkânsız bir problem verilmişti.
- Allen was given a problem that was impossible to solve.
Sophie'nin kendi midillisi vardı. Ona babası tarafından verilmişti.
- Sophie had her own pony. It had been given to her by her father.
Bana ikinci bir şans veriliyor.
- I'm being given a second chance.
Öğle yemeğini yemesi için Tom'a sadece on beş dakika veriliyor.
- Tom is only given fifteen minutes to eat his lunch.
O, bizim onunla nasıl uğraştığımızdır.
- That's how we dealt with it.
Sen hiç böyle bir sorunla uğraştın mı?
- Have you ever dealt with a problem like this?
Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türünü seçmek hakkını öncelikle haizdirler.
- Parents have a prior right to choose the kind of education that shall be given to their children.
Yiyecekler ve battaniyeler mültecilere verildi.
- Food and blankets were given to the refugees.
İnsanlar malların belirli bir öğesini ne kadar çok alırsa, onun fiyatı o kadar yüksek olur.
- The more people buy a given item of merchandise, the higher its price.
The little boy has lost the money given to him by his father.
- Der kleine Junge hat das Geld verloren, das sein Vater ihm gegeben hatte.
People are often quite skeptical about things unless given believable proof.
- Die Leute sind oft sehr skeptisch gegenüber Dingen, wenn kein glaubwürdiger Beweis gegeben ist.