O, bozuk bir kamera buldu.
- He found a broken camera.
Benim masa saati bozuk gibi görünüyor.
- My clock seems to be broken.
Tutulmamış bir söz hiç verilmemesinden daha iyidir.
- Better a broken promise than none at all.
George was broken-hearted.
- George hatte ein gebrochenes Herz.
Promises are made to be broken.
- Versprechen werden gemacht, um gebrochen zu werden.