Michael İngilizcenin yanı sıra Japonca da konuşur.
- Michael speaks Japanese, not to mention English.
Jane gitarın yanı sıra keman çalabilir.
- Jane can play the violin, not to mention the guitar.
Yazmak şöyle dursun, Fransızca'yı okuyamaz bile.
- He can't read French, much less write it.
Evi şöyle dursun, onun araba almaya bile gücü yetmez.
- He cannot afford to buy a car, much less a house.
İki çocuğu şöyle dursun, karısı şimdi onun büyük babasına bakmak zorundaydı.
- His wife now had to take care of his grandfather, not to mention their two children.
O, Amerika şöyle dursun, Avrupa'ya gitmedi.
- He has been to Europe, not to mention America.
Onun ne dediğini boşver.
- Never mind what she said.
Aldırma. Herkes hata yapabilir.
- Never mind. Anyone can make mistakes.
Boş ver, onu kendim yapabilirim.
- Never mind, I can do it by myself.
Hey, Tom. O ne? Ah aslında, boş ver
- Hey, Tom. What is it Oh actually, never mind.