She is a regular beauty.
- O düzenli bir güzellik.
Danny has no sense of beauty.
- Danny'n güzellik duygusu yoktur.
Beauty without grace is like a rose without a scent.
- Zarafeti olmayan güzellik kokusu olmayan bir gül gibidir.
Time is a good physician, but a bad cosmetician.
- Zaman iyi bir hekim ama kötü bir güzellik uzmanıdır.
She is a real beauty.
- O gerçek bir güzellik.
How about spending an elegant and blissful time at a beauty salon?
- Bir güzellik salonunda hoş ve mutlu bir zaman geçirmeye ne dersin?
This sure tastes good!
- Gerçekten güzel bir tadı var.
At last a good idea struck me.
- Sonunda aklıma güzel bir fikir geldi.
Whenever we have such lovely rain, I recall the two of us, several years ago.
- Her nezaman böyle güzel bir yağmurumuz olsa, ben yıllar öncesini, ikimizi hatırlıyorum.
We had a lovely meal.
- Biz güzel bir yemek yedik.
It was a pleasant day, but there were few people in the park.
- Güzel bir gündü ama parkta çok az kişi vardı.
It was hard for me to act pleasantly to others.
- Başkalarına güzel bir şekilde davranmak benim için çok zordu.
I am more beautiful than you.
- Ben senden daha güzelim.
Nagasaki, where I was born, is a beautiful port city.
- Doğduğum yer olan Nagasaki, güzel bir liman kentidir.
She sang pretty well.
- O oldukça güzel söyledi.
I found at my elbow a pretty girl.
- Yanı başımda güzel bir kız buldum.
I hope it will be nice.
- Havanın güzel olacağını umuyorum.
The style is nice, but do you have it in a different color?
- Tarz güzel, ama farklı bir renginiz var mı?
She went to the beauty parlor.
- O, güzellik salonuna gitti.
Could you suggest a good beauty parlor near here?
- Buraya yakın iyi bir güzellik salonu önerebilir misin?
She runs a beauty shop.
- O bir güzellik salonu çalıştırıyor.
My mother has gone to the beauty shop.
- Annem güzellik salonuna gitti.
How about spending an elegant and blissful time at a beauty salon?
- Bir güzellik salonunda hoş ve mutlu bir zaman geçirmeye ne dersin?
The beauty salon is full on Saturdays.
- Güzellik salonu cumartesi günleri doludur.
Effort produces fine results.
- Çaba güzel sonuçlar üretir.
She is studying fine art at school.
- Okulda güzel sanatlar okuyor.
She's smarter than Mary, but not as beautiful.
- O, Mary'den daha akıllı fakat onun kadar güzel değil.
Mary is smarter than Jane who is prettier than Susan.
- Mary Susan'dan daha güzel olan Jane'den daha akıllı.
That car is a real beauty.
- O araba gerçek bir güzelliktir.
How about spending an elegant and blissful time at a beauty salon?
- Bir güzellik salonunda hoş ve mutlu bir zaman geçirmeye ne dersin?
It is likely to be fine tomorrow.
- Yarın hava muhtemelen güzel olacak.
The handsome prince fell in love with a very beautiful princess.
- Yakışıklı prens çok güzel bir prensese aşık oldu.
He had handsome dark eyes with long lashes.
- Onun uzun kirpikli güzel koyu gözleri vardı.
The actress was dressed beautifully.
- Aktris güzel giyinmişti.
She writes beautifully.
- O güzel şekilde yazar.
Well, the night is quite long, isn't it?
- Güzel, gece çok uzun, değil mi?
Mariko speaks English well.
- Mariko İngilizceyi güzel konuşur.
We stood looking at the beautiful scenery.
- Biz güzel manzaraya bakarak ayakta durduk.
What should we do to protect the beautiful earth from pollution?
- Güzel dünyayı kirlilikten korumak için ne yapmalıyız?
Tom was nicely dressed.
- Tom güzel giyinmişti.
Tom is dressed very nicely.
- Tom çok güzel giyinmiş.
I can't help but feel like the ending of Breaking Bad was ridiculously rushed, still an amazing show but it could've been better.
- Kendimi Breaking Bad'in sonunun gülünç bir şekilde aceleye getirildiğini düşünmekten alıkoyamıyorum - yine de çok güzel bir dizi ama daha iyi olabilirdi.
One of the nice things about being bald is that you never have a bad hair day.
- Kel olmakla ilgili güzel şeylerden biri, asla kötü bir saçlı bir gününün olmamasıdır.
Jane is fat and rude, and smokes too much. However, Ken thinks she's lovely and charming. That's why they say love is blind.
- Jane şişman ve kaba ve çok sigara içiyor. Fakat, Ken onun güzel ve çekici olduğunu düşünüyor. Aşkın gözü kördür demelerinin nedeni bu.
How about spending an elegant and blissful time at a beauty salon?
- Bir güzellik salonunda hoş ve mutlu bir zaman geçirmeye ne dersin?
The Avenue of the Champs Elysées is very beautiful and very elegant.
- Şanzelize Caddesi çok güzel ve çok şıktır.
The most beautiful flowers have the sharpest thorns.
- En güzel çiçeklerin en keskin dikenleri vardır.
Mary was definitely the prettiest girl at the party.
- Mary kesinlikle partide en güzel kızdı.
A pretty girl like you will definitely be noticed.
- Senin gibi güzel bir kız kesinlikle fark edilir.
Mary is a very good-looking woman.
- Mary çok güzel bir kadın.
That girl is good-looking.
- O kız güzel görünümlü.
She has beautiful rosy cheeks.
- Onun güzel al yanakları var.
She is beautiful, and what is more, very graceful.
- O güzel ve ayrıca çok zarif.
Ice skating can be graceful and beautiful.
- Buz pateni zarif ve güzel olabilir.
She was the fairest in the whole land.
- O bütün ülkenin en güzeliydi.
The sky promises fair weather.
- Gökyüzü güzel hava vaadediyor.
I have bought an adorable doll for my granddaughter.
- Torunum için çok güzel bir bebek satın aldım.
I have three beautiful granddaughters.
- Üç tane güzel kız torunum var.
That dress looks stunning on you.
- Şu elbise üstünde çok güzel görünür.
Mary is stunningly beautiful.
- Mary şaşırtıcı bir şekilde güzel.
Mary isn't as beautiful as her sister, but she's still quite attractive.
- Mary kız kardeşi kadar güzel değil fakat hâlâ oldukça çekici.
She is very pretty, I mean, she is attractive and beautiful.
- O çok sevimlidir, yani, çekici ve güzeldir.
She is getting prettier and prettier.
- Gittikçe güzelleşiyor.
My book is prettier than my friend's.
- Benim kitabım arkadaşımınkinden daha güzel.
What did you think of Tom? He's got a nice voice. Just a nice voice? Well, his face is nothing special, right? Really! I think he's pretty good looking.
- Tom hakkında ne düşünüyorsun? Onun güzel bir sesi var. Sadece güzel bir ses mi? Pekala, onun yüzü özel bir şey değil, değil mi? Gerçekten mi! Sanırım o oldukça yakışıklı.
That lady is very good looking.
- O hanım çok güzel gözüküyor.
Mary looked like Belle from the Beauty and the Beast.
- Mary Güzel ve Çirkin'den Belle'ye benziyordu.
The cheesecake tasted too sweet.
- Peynirli kekin tadı çok güzeldi.
That flower smells sweet.
- O çiçek güzel kokuyor.
It is possible to launder language to make it more appealing and uplifting.
- Onu daha güzel ve çekici yapmak için dili aklamak mümkündür.
Attendance should be good provided the weather is favorable.
- Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.