güzelleştirme

listen to the pronunciation of güzelleştirme
Türkisch - Englisch
adornment
embellishment
embellishing
beautification
embellish
güzel
{s} good

At last a good idea struck me. - Sonunda aklıma güzel bir fikir geldi.

This sure tastes good! - Gerçekten güzel bir tadı var.

güzel
{s} lovely

Whenever we have such lovely rain, I recall the two of us, several years ago. - Her nezaman böyle güzel bir yağmurumuz olsa, ben yıllar öncesini, ikimizi hatırlıyorum.

We had a lovely meal. - Biz güzel bir yemek yedik.

güzel
pleasant

It was a pleasant day, but there were few people in the park. - Güzel bir gündü ama parkta çok az kişi vardı.

It is very pleasant to cross the ocean by ship. - Gemi ile okyanusu geçmek çok güzel.

güzel
{s} beautiful

I am more beautiful than you. - Ben senden daha güzelim.

She is very beautiful, and what is more, very wise. - O çok güzeldir, daha neyse çok akıllıcadır.

güzelleştirmek
beautify

Hundreds of years ago, married Japanese women would blacken their teeth to beautify themselves. - Yüzyıllar önce evli Japon kadınlar kendilerini güzelleştirmek için dişlerini karartırlardı.

güzel
pretty

Trang is as pretty as Dorenda. - Trang Dorenda kadar güzeldir.

Betty is a pretty girl, isn't she? - Betty güzel bir kızdır, değil mi?

güzel
nice

The style is nice, but do you have it in a different color? - Tarz güzel, ama farklı bir renginiz var mı?

I hope it will be nice. - Havanın güzel olacağını umuyorum.

güzel
{s} fine

The island has a fine harbor. - Adanın güzel bir limanı var.

She is studying fine art at school. - Okulda güzel sanatlar okuyor.

güzel
smart

It's the smart thing to do. - Bu yapılacak güzel bir şey.

She's smarter than Mary, but not as beautiful. - O, Mary'den daha akıllı fakat onun kadar güzel değil.

güzel
beauty

That car is a real beauty. - O araba gerçek bir güzelliktir.

Words cannot express the beauty of the scene. - Kelimeler manzaranın güzelliğini ifade edemez.

güzel
likely

It is likely to be fine tomorrow. - Yarın hava muhtemelen güzel olacak.

güzel
handsome

The handsome prince fell in love with a very beautiful princess. - Yakışıklı prens çok güzel bir prensese aşık oldu.

He had handsome dark eyes with long lashes. - Onun uzun kirpikli güzel koyu gözleri vardı.

güzel
beautifully

The trick worked beautifully. - Hile çok güzel çalıştı.

The actress was dressed beautifully. - Aktris güzel giyinmişti.

güzel
beautiful, good-looking, elegant; pretty, nice, lovely; good, fine; (hava) fine, pleasant, favourable; shapely; enjoyable; beautifully; well; nicely; beauty; beauty queen; Fine! Good! Well!
güzel
prettily
güzel
{s} well

She sang pretty well. - O oldukça güzel söyledi.

Switzerland is a very beautiful country and well worth visiting. - İsviçre, çok güzel bir ülkedir ve ziyaret edilmeye değerdir.

güzel
{s} nifty
güzel
comely
güzel
the beautiful

What should we do to protect the beautiful earth from pollution? - Güzel dünyayı kirlilikten korumak için ne yapmalıyız?

The beautiful girl with black hair was in the park. - Siyah saçlı güzel kız parkta idi.

güzel
delight
güzel
nicely

Tom was nicely dressed. - Tom güzel giyinmişti.

Tom's creative thinking nicely complemented Mary's organizational talents. - Tom'un yaratıcı düşüncesi Mary'nin örgütsel yeteneklerini güzelce tamamladı.

güzel
dilly
güzel
enjoyable
güzel
wellfavored
güzel
sightly
güzel
favourable
güzel
(Argo) bad

One of the nice things about being bald is that you never have a bad hair day. - Kel olmakla ilgili güzel şeylerden biri, asla kötü bir saçlı bir gününün olmamasıdır.

I can't help but feel like the ending of Breaking Bad was ridiculously rushed, still an amazing show but it could've been better. - Kendimi Breaking Bad'in sonunun gülünç bir şekilde aceleye getirildiğini düşünmekten alıkoyamıyorum - yine de çok güzel bir dizi ama daha iyi olabilirdi.

güzel
spiffy
güzel
{s} well favoured
güzel
{s} beauteous
güzel
treacly
güzel
sheene
güzel
charming

Jane is fat and rude, and smokes too much. However, Ken thinks she's lovely and charming. That's why they say love is blind. - Jane şişman ve kaba ve çok sigara içiyor. Fakat, Ken onun güzel ve çekici olduğunu düşünüyor. Aşkın gözü kördür demelerinin nedeni bu.

güzel
dreamy
güzel
elegant

How about spending an elegant and blissful time at a beauty salon? - Bir güzellik salonunda hoş ve mutlu bir zaman geçirmeye ne dersin?

The Avenue of the Champs Elysées is very beautiful and very elegant. - Şanzelize Caddesi çok güzel ve çok şıktır.

güzel
(Konuşma Dili) bully for you
güzel
winsome
güzel
gaiiant
güzel
sharp

The most beautiful flowers have the sharpest thorns. - En güzel çiçeklerin en keskin dikenleri vardır.

güzel
self sufficiency
güzel
well-favored
güzel
agreeable
güzel
well-favoured
güzel
delicate
güzel
(Argo) def

A pretty girl like you will definitely be noticed. - Senin gibi güzel bir kız kesinlikle fark edilir.

You're definitely prettier than Mary. - Kesinlikle Mary'den daha güzelsin.

güzel
good-looker
güzel
delicious
güzel
grateful
güzel
good-looking

That girl is good-looking. - O kız güzel görünümlü.

She said that she was good-looking. - O, güzel olduğunu söyledi.

güzel
rosy

She has beautiful rosy cheeks. - Onun güzel al yanakları var.

güzel
cherub
güzel
delightful
güzel
enviable
güzelleştirmek
glorify
güzelleştirmek
enhance
güzelleştirmek
{f} gild
güzel
personable
güzel
gallant
güzel
glorious
güzel
bracing
güzel
shapely
güzel
graceful

She is beautiful, and what is more, very graceful. - O güzel ve ayrıca çok zarif.

Ice skating can be graceful and beautiful. - Buz pateni zarif ve güzel olabilir.

güzel
fair

Will it be fair in Tokyo tomorrow? - Yarın Tokyo'da hava güzel olacak mı?

Life isn't fair, but it's still good. - Yaşam adil değil ama hala güzel.

güzel
grand

My grandfather goes for a walk on fine days. - Dedem güzel günlerde yürüyüşe gider.

Every day grandfather and grandmother gave the kitten plenty of milk, and soon the kitten grew nice and plump. - Büyük babam ve büyük annem kedi yavrusuna her gün bir sürü süt verdi ve kısa sürede yavru güzel ve tombul oldu.

güzel
princely
güzel
stunning

She was stunningly beautiful. - O şaşırtıcı bir şekilde güzeldi.

That dress looks stunning on you. - Şu elbise üstünde çok güzel görünür.

güzel
attractive

Mary isn't as beautiful as her sister, but she's still quite attractive. - Mary kız kardeşi kadar güzel değil fakat hâlâ oldukça çekici.

She is very pretty, I mean, she is attractive and beautiful. - O çok sevimlidir, yani, çekici ve güzeldir.

güzelleştirmek
prettify
güzelleştirmek
do up
güzelleştirmek
relieve
güzelleştirmek
adorn
güzel
bully
güzel
dilly peach
güzel
prettier

My book is prettier than my friend's. - Benim kitabım arkadaşımınkinden daha güzel.

You're prettier than her. - Sen ondan daha güzelsin.

güzel
nice looking
güzel
beautifull
güzelleştirmek
embellish
güzel
good, excellent, fine
güzel
bonny
güzel
good looking

What did you think of Tom? He's got a nice voice. Just a nice voice? Well, his face is nothing special, right? Really! I think he's pretty good looking. - Tom hakkında ne düşünüyorsun? Onun güzel bir sesi var. Sadece güzel bir ses mi? Pekala, onun yüzü özel bir şey değil, değil mi? Gerçekten mi! Sanırım o oldukça yakışıklı.

This woman is very good looking. - Bu kadın çok güzel görünüyor.

güzel
belle

Mary looked like Belle from the Beauty and the Beast. - Mary Güzel ve Çirkin'den Belle'ye benziyordu.

güzel
beautifully, well
güzel
sweet

That flower smells sweet. - O çiçek güzel kokuyor.

The cheesecake tasted too sweet. - Peynirli kekin tadı çok güzeldi.

güzel
plummy
güzel
swell
güzel
beauty queen
güzel
ducky
güzel
pulchritudinous
güzel
beautiful, pretty
güzel
sapid
güzel
appealing

It is possible to launder language to make it more appealing and uplifting. - Onu daha güzel ve çekici yapmak için dili aklamak mümkündür.

güzel
goluptious
güzel
goodly
güzel
junoesque
güzel
goodlooking
güzel
copesetic
güzel
favorable

Attendance should be good provided the weather is favorable. - Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.

güzel
{s} well favored
güzelleştirmek
face-lift
güzelleştirmek
to beautify, to embellish, to smarten
güzelleştirmek
perk up
güzelleştirmek
to beautify, make (something) beautiful
güzelleştirmek
pretty up
güzelleştirmek
face lift
güzelleştirmek
trig
kent güzelleştirme
urban beautification
güzelleştirme
Favoriten