She is very beautiful, and what is more, very wise.
- O çok güzeldir, daha neyse çok akıllıcadır.
Cherry blossoms are very beautiful.
- Kiraz çiçekleri çok güzeldir.
Beautiful! What a catch! (referring to an athlete catching a ball).
Beautiful! I dropped the soup on the floor!.
The skater performed a beautiful axel.
At last a good idea struck me.
- Sonunda aklıma güzel bir fikir geldi.
I am surprised that she refused such a good offer.
- Onun böyle güzel bir teklifi reddetmesine şaşırdım.
Because you're a sweet and lovely girl.
- Çünkü sen tatlı ve güzel bir kızsın.
Meg has a lovely face.
- Meg'in güzel bir yüzü var.
It was a pleasant day, but there were few people in the park.
- Güzel bir gündü ama parkta çok az kişi vardı.
It was hard for me to act pleasantly to others.
- Başkalarına güzel bir şekilde davranmak benim için çok zordu.
She is very beautiful, and what is more, very wise.
- O çok güzeldir, daha neyse çok akıllıcadır.
What a beautiful rainbow!
- Ne güzel bir gökkuşağı!
I found at my elbow a pretty girl.
- Yanı başımda güzel bir kız buldum.
Trang is as pretty as Dorenda.
- Trang Dorenda kadar güzeldir.
I wonder if it will be nice.
- Havanın güzel olup olmayacağını merak ediyorum.
I hope it will be nice.
- Havanın güzel olacağını umuyorum.
Effort produces fine results.
- Çaba güzel sonuçlar üretir.
He wrote a fine preface to the play.
- O, oyun için güzel bir önsöz yazdı.
It's the smart thing to do.
- Bu yapılacak güzel bir şey.
Mary is not only beautiful, she's smart, too.
- Mary sadece güzel değil, o akıllı da.
The beauty of the scenery is beyond description.
- Manzaranın güzelliği kelimelerle anlatılamaz.
Words cannot express the beauty of the scene.
- Kelimeler manzaranın güzelliğini ifade edemez.
It is likely to be fine tomorrow.
- Yarın hava muhtemelen güzel olacak.
He had handsome dark eyes with long lashes.
- Onun uzun kirpikli güzel koyu gözleri vardı.
The handsome prince fell in love with a very beautiful princess.
- Yakışıklı prens çok güzel bir prensese aşık oldu.
She writes beautifully.
- O güzel şekilde yazar.
The trick worked beautifully.
- Hile çok güzel çalıştı.
She sang pretty well.
- O oldukça güzel söyledi.
Why sentences? …you may ask. Well, because sentences are more interesting.
- Neden cümleler? ... diye sorabilirsiniz. Güzel, çünkü cümleler daha ilgi çekicidir.
What should we do to protect the beautiful earth from pollution?
- Güzel dünyayı kirlilikten korumak için ne yapmalıyız?
We stood looking at the beautiful scenery.
- Biz güzel manzaraya bakarak ayakta durduk.
The fire's blazing nicely now.
- Ateş artık güzelce yanıyor.
I thought it worked nicely.
- Onun güzelce çalıştığını düşündüm.
One of the nice things about being bald is that you never have a bad hair day.
- Kel olmakla ilgili güzel şeylerden biri, asla kötü bir saçlı bir gününün olmamasıdır.
Time is a good physician, but a bad cosmetician.
- Zaman iyi bir hekim ama kötü bir güzellik uzmanıdır.
Jane is fat and rude, and smokes too much. However, Ken thinks she's lovely and charming. That's why they say love is blind.
- Jane şişman ve kaba ve çok sigara içiyor. Fakat, Ken onun güzel ve çekici olduğunu düşünüyor. Aşkın gözü kördür demelerinin nedeni bu.
Fifth Avenue is an elegant street.
- Beşinci sokak güzel bir sokaktır.
The Avenue of the Champs Elysées is very beautiful and very elegant.
- Şanzelize Caddesi çok güzel ve çok şıktır.
The most beautiful flowers have the sharpest thorns.
- En güzel çiçeklerin en keskin dikenleri vardır.
The real definition of science is that it's the study of the beauty of the world.
- Bilimin gerçek tanımı, dünyanın güzelliğini araştırmaktır.
You're definitely prettier than Mary.
- Kesinlikle Mary'den daha güzelsin.
He wants to meet that good-looking girl.
- Güzel bir kızla tanışmak istiyor.
That girl is good-looking.
- O kız güzel görünümlü.
She has beautiful rosy cheeks.
- Onun güzel al yanakları var.
Ice skating can be graceful and beautiful.
- Buz pateni zarif ve güzel olabilir.
She is beautiful, and what is more, very graceful.
- O güzel ve ayrıca çok zarif.
Life isn't fair, but it's still good.
- Yaşam adil değil ama hala güzel.
Will it be fair in Tokyo tomorrow?
- Yarın Tokyo'da hava güzel olacak mı?
My grandfather goes for a walk on fine days.
- Dedem güzel günlerde yürüyüşe gider.
I have three beautiful granddaughters.
- Üç tane güzel kız torunum var.
Alice has stunning legs.
- Alice çok güzel bacaklara sahip.
Mary is stunningly beautiful.
- Mary şaşırtıcı bir şekilde güzel.
She is very pretty, I mean, she is attractive and beautiful.
- O çok sevimlidir, yani, çekici ve güzeldir.
Mary isn't as beautiful as her sister, but she's still quite attractive.
- Mary kız kardeşi kadar güzel değil fakat hâlâ oldukça çekici.
She is getting prettier and prettier.
- Gittikçe güzelleşiyor.
No girl in my class is prettier than Linda.
- Sınıfımdaki hiçbir kız Linda'dan daha güzel değildir.
This woman is very good looking.
- Bu kadın çok güzel görünüyor.
What did you think of Tom? He's got a nice voice. Just a nice voice? Well, his face is nothing special, right? Really! I think he's pretty good looking.
- Tom hakkında ne düşünüyorsun? Onun güzel bir sesi var. Sadece güzel bir ses mi? Pekala, onun yüzü özel bir şey değil, değil mi? Gerçekten mi! Sanırım o oldukça yakışıklı.
Mary looked like Belle from the Beauty and the Beast.
- Mary Güzel ve Çirkin'den Belle'ye benziyordu.
He whispered sweet nothings into her ear.
- Kulağına güzel ama anlamsız sözler fısıldadı.
The cheesecake tasted too sweet.
- Peynirli kekin tadı çok güzeldi.
It is possible to launder language to make it more appealing and uplifting.
- Onu daha güzel ve çekici yapmak için dili aklamak mümkündür.
Attendance should be good provided the weather is favorable.
- Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.