güzel güzel

listen to the pronunciation of güzel güzel
Türkisch - Englisch
peacefully
calmly
beautifully
finely
calmly and quietly
calmly, peacefully
beautifully, calmly and quietly
güzel
good

This sure tastes good! - Gerçekten güzel bir tadı var.

It smelled really good. - Gerçekten güzel koktu.

güzel
lovely

We had a lovely meal. - Biz güzel bir yemek yedik.

What a lovely surprise! - Ne güzel bir sürpriz!

güzel
pleasant

It was hard for me to act pleasantly to others. - Başkalarına güzel bir şekilde davranmak benim için çok zordu.

Today was a pleasant day. - Bugün güzel bir gündü.

güzel
pretty

I found at my elbow a pretty girl. - Yanı başımda güzel bir kız buldum.

She sang pretty well. - O oldukça güzel söyledi.

güzel
nice

I hope it will be nice. - Havanın güzel olacağını umuyorum.

It must be nice to have friends in high places. - Yüksek yerlerde arkadaşlara sahip olmak güzel olmalı.

güzel
beautiful

Switzerland is a very beautiful country and well worth visiting. - İsviçre, çok güzel bir ülkedir ve ziyaret edilmeye değerdir.

She is very beautiful, and what is more, very wise. - O çok güzeldir, daha neyse çok akıllıcadır.

güzel
smart

She's smarter than Mary, but not as beautiful. - O, Mary'den daha akıllı fakat onun kadar güzel değil.

I think it's the smart thing to do. - Sanırım o yapmak için güzel şey.

güzel
beauty

Japan is famous for her scenic beauty. - Japonya manzara güzelliğiyle ünlüdür.

Words cannot express the beauty of the scene. - Kelimeler manzaranın güzelliğini ifade edemez.

güzel konuşan
eloquent

Some people think I'm eloquent. - Bazı insanlar güzel konuşan olduğumu düşünürler.

Cicero was the most eloquent of the Roman orators. - Çiçero Roma hatiplerinin en güzel konuşanıydı.

en güzel zaman
prime

He was cut down in his prime. - O, en güzel zamanında öldürüldü.

Tom is now in his prime. - Tom şu an en güzel zamanında.

güzel
likely

It is likely to be fine tomorrow. - Yarın hava muhtemelen güzel olacak.

güzel
fine

He wrote a fine preface to the play. - O, oyun için güzel bir önsöz yazdı.

Effort produces fine results. - Çaba güzel sonuçlar üretir.

güzel
handsome

The handsome prince fell in love with a very beautiful princess. - Yakışıklı prens çok güzel bir prensese aşık oldu.

A very handsome prince met an exceptionally beautiful princess. - Çok yakışıklı bir prens istisnai güzel bir prensesle tanıştı.

güzel
beautifully

The actress was dressed beautifully. - Aktris güzel giyinmişti.

She writes beautifully. - O güzel şekilde yazar.

güzel
beautiful, good-looking, elegant; pretty, nice, lovely; good, fine; (hava) fine, pleasant, favourable; shapely; enjoyable; beautifully; well; nicely; beauty; beauty queen; Fine! Good! Well!
güzel koku
fragrance

Roses have a nice fragrance. - Güllerin güzel kokusu vardır.

This flower gives off a strong fragrance. - Bu çiçek güçlü bir güzel koku verir.

güzel
comely
güzel durmak
become
güzel
the beautiful

What should we do to protect the beautiful earth from pollution? - Güzel dünyayı kirlilikten korumak için ne yapmalıyız?

The beautiful French language is lost. - Güzel Fransızca lisanı kayboldu.

gelişi güzel
indiscriminately
güzel
nicely

I thought it worked nicely. - Onun güzelce çalıştığını düşündüm.

Tom was nicely dressed. - Tom güzel giyinmişti.

güzel
dilly
güzel
enjoyable
güzel
wellfavored
güzel
sightly
güzel
favourable
güzel
(Argo) bad

One of the nice things about being bald is that you never have a bad hair day. - Kel olmakla ilgili güzel şeylerden biri, asla kötü bir saçlı bir gününün olmamasıdır.

I can't help but feel like the ending of Breaking Bad was ridiculously rushed, still an amazing show but it could've been better. - Kendimi Breaking Bad'in sonunun gülünç bir şekilde aceleye getirildiğini düşünmekten alıkoyamıyorum - yine de çok güzel bir dizi ama daha iyi olabilirdi.

güzel (çok)
beautiful
güzel görünüş
glory
güzel kadın
goddess
güzel kokulu
fragrant

The flower planted in our porch is very fragrant. - Bizim verandada dikili çiçek çok güzel kokulu.

These flowers are not only beautiful but also fragrant. - Bu çiçekler sadece güzel değil fakat aynı zamanda güzel kokulu da.

güzel kokulu
fragrance
güzel konuşan
conversational
güzel konuşan kimse
conversationalist
güzel kız
doll
güzel kız
beauty
güzel yan
beauty
küçük ve güzel
bijou
tadı güzel
junk food
güzel kişi
beauty
çok güzel kız
peach
aroma (güzel) koku
aroma
en güzel
finest

This is the finest picture I have ever seen. - Bu şimdiye kadar gördüğüm en güzel resim.

Lee was dressed in his finest clothing. - Lee en güzel elbisesini giymişti.

gelişi güzel
cursory
gelişi güzel
haphazard
görünmek (güzel, hasta vb)
look
güzel
treacly
güzel
sheene
güzel
charming

Jane is fat and rude, and smokes too much. However, Ken thinks she's lovely and charming. That's why they say love is blind. - Jane şişman ve kaba ve çok sigara içiyor. Fakat, Ken onun güzel ve çekici olduğunu düşünüyor. Aşkın gözü kördür demelerinin nedeni bu.

güzel
dreamy
güzel
elegant

Fifth Avenue is an elegant street. - Beşinci sokak güzel bir sokaktır.

The Avenue of the Champs Elysées is very beautiful and very elegant. - Şanzelize Caddesi çok güzel ve çok şıktır.

güzel
(Konuşma Dili) bully for you
güzel
winsome
güzel
gaiiant
güzel
sharp

The most beautiful flowers have the sharpest thorns. - En güzel çiçeklerin en keskin dikenleri vardır.

güzel
self sufficiency
güzel
well-favored
güzel
agreeable
güzel
well-favoured
güzel
delicate
güzel
(Argo) def

You're definitely prettier than Mary. - Kesinlikle Mary'den daha güzelsin.

The most beautiful victory is to defeat one's heart. - En güzel zafer, birinin kalbini kazanmaktır.

güzel
good-looker
güzel
delicious
güzel
grateful
güzel
good-looking

Mary is a good-looking woman. - Mary güzel bir kadın.

He wants to meet that good-looking girl. - Güzel bir kızla tanışmak istiyor.

güzel
rosy

She has beautiful rosy cheeks. - Onun güzel al yanakları var.

güzel
delight
güzel
cherub
güzel
delightful
güzel
enviable
güzel (hava)
fine
güzel ahlak
social ethics
güzel davranış
gesture
güzel gözler
beautiful eyes
güzel kadın
beauty

Mrs. Smith was a famous beauty. - Bayan Smith ünlü bir güzel kadındı.

güzel kokulu
sweet smelling
güzel konuşan
silver-tongued
güzel konuşma
elocutionary
güzel konuşma
elocution
güzel kız
chick
güzel kız
eyefull
güzel kızlar
beautiful girls
güzel olmak
become beautiful
güzel olmak
be beautiful
güzel vücutlu
well rounded
güzel şehir
beautiful city
güzel şey
beauty
hava güzel
weather is nice
ince güzel
sylphlike
kafası güzel
(Argo) high
koku (güzel)
scent
koyu ve güzel (renk)
rich
müthiş güzel
ravishing
seni görmek güzel
good to see you
tadı güzel
savoury
çok güzel
peachy
çok güzel
fine as a fiddle
çok güzel
divine
çok güzel
how about that?
çok güzel
ethel
çok güzel
(Argo) going off
çok güzel
super
çok güzel
adorable

I have bought an adorable doll for my granddaughter. - Torunum için çok güzel bir bebek satın aldım.

She is an adorable woman. - O çok güzel bir kadın.

çok güzel
very beautiful

Switzerland is a very beautiful country and well worth visiting. - İsviçre, çok güzel bir ülkedir ve ziyaret edilmeye değerdir.

Do you think that brown hair is very beautiful? - Kahverengi saçın çok güzel olduğunu düşünüyor musun?

çok güzel
spiffy
çok güzel
terrific
çok güzel
admirable
çok güzel
very good

The dinner was very good. - Akşam yemeği çok güzeldi.

It didn't taste very good. - Tadı çok güzel değildi.

çok güzel
inspired
çok güzel
(Argo) cool

It would be so cool if I could speak ten languages! - On dil konuşabilsem, çok güzel olur!

This website is so cool. - Bu web sitesi çok güzel.

çok güzel
scrumptious
çok güzel
spiffing
çok güzel
fabulous
çok güzel
magical

This fantasy book is a succession of really flashy magical spells and that makes it boring instead. - Bu fantezi kitap gösterişli çok güzel büyülerin bir birbirini izlemesidir ve onun yerine bu onu sıkıcı yapar.

çok güzel
that's great
çok güzel
slashing
çok güzel
(Konuşma Dili) a heaven on earth
güzel bir dille anlatmak
clothe
güzel
personable
alımlı, güzel (kadın)
attractive, beautiful (female)
beyaz tenli, güzel (kadın)
white-skinned, beautiful (female)
gerçek olamayacak kadar güzel
Too good to be true
gösterişli, güzel at
flashy, beautiful horse
gözlerin çok güzel
you have beautiful eyes
günün güzel geçsin
have a nice day
güzel
bully
güzel kokular
fragrances
güzel konuşmak
good to talk
güzel rastlantı
good coincidence
güzel ses
beautiful voice
güzel, sevimli (insan)
nice, cute (men)
anan güzel mi
(Konuşma Dili) You think you're smart, don't you?
aniden gelen güzel fikir
a brain wave
bir güzel dövmek
(Argo) tan someone's hide
büyük ve güzel ev
dome
büyüleyici güzel
witch
en güzel dönem
pink
güzel
well

Why sentences? …you may ask. Well, because sentences are more interesting. - Neden cümleler? ... diye sorabilirsiniz. Güzel, çünkü cümleler daha ilgi çekicidir.

Switzerland is a very beautiful country and well worth visiting. - İsviçre, çok güzel bir ülkedir ve ziyaret edilmeye değerdir.

güzel
good, excellent, fine
güzel
shapely
güzel
bonny
güzel
beauteous
güzel
good looking

This woman is very good looking. - Bu kadın çok güzel görünüyor.

What did you think of Tom? He's got a nice voice. Just a nice voice? Well, his face is nothing special, right? Really! I think he's pretty good looking. - Tom hakkında ne düşünüyorsun? Onun güzel bir sesi var. Sadece güzel bir ses mi? Pekala, onun yüzü özel bir şey değil, değil mi? Gerçekten mi! Sanırım o oldukça yakışıklı.

güzel
belle

Mary looked like Belle from the Beauty and the Beast. - Mary Güzel ve Çirkin'den Belle'ye benziyordu.

güzel
beautifully, well
güzel
sweet

This flower smells sweet. - Bu çiçek güzel kokuyor.

That flower smells sweet. - O çiçek güzel kokuyor.

güzel
fair

Will it be fair in Tokyo tomorrow? - Yarın Tokyo'da hava güzel olacak mı?

Life isn't fair, but it's still good. - Yaşam adil değil ama hala güzel.

güzel Sanatlar Akademisi formerly the Academy of Fine Arts
(in Istanbul)
güzel adayı
bathing beauty
güzel ama kafasız kız
doll's face
güzel ama kafasız kız
doll
güzel bulmak
find someone beautiful
güzel elbise
finery
güzel genç kız
gamine
güzel ifade edilmiş
well turned
güzel insan
beautiful-good person
güzel kadın resmi
pin-up
güzel kimse
vision
güzel koku
scent
güzel koku vermek
perfume
güzel kokulu
odoriferous
güzel kokulu
aromatic
güzel konuşan kimse
orator
güzel konuşma
a glib tongue
güzel konuşma bilgisi
paralinguistics
güzel konuşmacı
rhetorician
güzel kız
sylph
güzel kız
rose
güzel kız
juicy girl
güzel kız
pretty girl

That pretty girl is my sister. - O güzel kız benim kız kardeşim.

Look at the tall pretty girl standing there. - Orada duran uzun boylu güzel kıza bak.

güzel kız
eyeful
güzel manzaralı yer
beauty spot
güzel olma
beauteousness
güzel olmak
1. to become beautiful. 2. to become good or excellent
güzel sanat
vertu
güzel sanat eseri
article of vertu
güzel sanatlar
fine arts

You don't have to study at a school of fine arts to become an artist. - Sanatçı olmak için bir güzel sanatlar okulunda okumak zorunda değilsiniz.

The fine arts flourished in Italy in the 15th century. - Güzel sanatlar on beşinci yüzyılda İtalya'da gelişti.

güzel sanatlar
fine arts, the arts
güzel sanatlar meraklısı kimse
virtuoso
güzel sanatlar sevgisi
virtu
güzel sanatlarla ilgili
artistic
güzel sanatlarla ilgili
artistical
güzel sanatlarla uğraşma
artistry
güzel sesli ardıçkuşu
(Tabiat Doğa) (kuş, Fam: karatavukgiller,ardıçkuşugiller) [syn.: güzel sesli ardıçkuşu, öter ardıçı] song thrush
güzel söz söyleme sanatı
eloquence
güzel tatlı
ambrosial
güzel ve çekici kız
looker
güzel yazı sanatı
calligraphy
kusursuz güzel olmaz
(Atasözü) Even the best or the most beautiful things have their flaws
müthiş güzel
awfully nice
ne güzel
how lovely
ne güzel
how nice

How nice to be in Hawaii again! - Yine Hawaii'de olmak ne güzel!

Tom! How nice to see you again! - Tom! Seni tekrar görmek ne güzel!

ne güzel
goody
ne kadar güzel bir manzara
What a nice view
ne kadar güzel bir oda
What a nice room
ne kadar güzel bir yer
What a nice place
olduğundan güzel göstermek
flatter
seni görmek çok güzel
it is good to see you
son derece güzel
superfine
tadı güzel
savory
tadı güzel
savoury [Brit.]
tadı güzel
yummy
tadı güzel
tasty
uyuyan güzel
Sleeping Beauty
yaprağı güzel
(Botanik, Bitkibilim) coleus bluemi
yarışmaya katılan güzel
bathing beauty
çok güzel
two thumbs up
çok güzel bir geceydi
It's been a wonderful night
çok güzel kız
very beautiful girl
güzel güzel
Favoriten