günahlar

listen to the pronunciation of günahlar
Türkisch - Englisch
sin
sine, a trigonometric function
{n} a transgression of the law of God, guilt
n sin [OE synn]
Social insurance number, an identification number issued by the government of Canada
the 21st letter of the Hebrew alphabet
Mormon: A word not commonly used by Mormons since Mormonism has a weak view of sin "But all of us are guilty of sin to some degree" (Gospel Principles, p 117) Instead of talking about sin, they use words such as bad habits, infractions, mistakes, and poor judgments Christian: Any violation of God's commands, whether in thought, word, or deed Includes any and all trespass, transgression, iniquity, wickedness, etc Includes sins of omission (not doing what we are commanded) as well as commission (doing what we are commanded not to do)
Doing something wrong that separates you from God
The Bible describes sin as manifesting itself in three ways: a an act as thought, intent or impulse
{f} break a moral or religious law, transgress, commit an offense
{i} breaking of a religious or moral law; offense, wrongdoing
Computes a sine
estrangement from god the 21st letter of the Hebrew alphabet (Akkadian) god of the moon; counterpart of Sumerian Nanna commit a sin; violate a law of God or a moral law commit a faux pas or a fault or make a serious mistake; "I blundered during the job interview
commit a faux pas or a fault or make a serious mistake; "I blundered during the job interview"
A sin offering; a sacrifice for sin
A sin is any action or behaviour that people disapprove of or consider morally wrong. The ultimate sin was not infidelity, but public mention which led to scandal
an act that is regarded by theologians as a transgression of God's will
A violation of a moral or religious law; an error
An offense, in general; a violation of propriety; a misdemeanor; as, a sin against good manners
Rebellion against God
an action or a state of being that separates one from God
günah
sin

Forgive me Father for I have sinned. - Günah işlediğim için beni affet Tanrım.

She is unconscious of her sin. - O günahının farkında değil.

günah
{s} sinful

I have never met a more sinful woman. - Daha günahkar bir kadınla hiç karşılaşmadım.

I have never met a more sinful man. - Daha günahkar bir erkeğe hiç rastlamadım.

günah
blame
günah
misdeed
günah
shame
günah
foul
günah
iniquity
günah
wrongdoing
günah
foulness
günah
trespass
günah
evil
günah
crime, shame, sin
günah
fault
günah
sin, transgression, trespass; fault, blame
günah
transgression
günah
blame, fault
günah
wrong

Yes, I said that murder is a sin, but I never said that sins are wrong. - Evet, cinayetin bir günah olduğunu söyledim ama günahların yanlış olduğunu asla söylemedim.

Türkisch - Türkisch
(Osmanlı Dönemi) MEASİM
GÜNAH
(Osmanlı Dönemi) f. Cezayı gerektiren amel. Dine aykırı iş. Allah'ın emirlerine uymayan hareket. (Bak: Kebâir-Cünha)(Evet günah kalbe işleyip siyahlandıra siyahlandıra tâ nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor. Her bir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah istiğfar ile çabuk imha edilmezse kurt değil belki küçük bir manevi yılan olarak kalbi ısırıyor. Meselâ: Utandıracak bir günahı gizli işliyen bir adam, başkasının ıttılaından çok hicab ettiği zaman melâike ve ruhaniyatın vücudu ona çok ağır geliyor. Küçük
Günah
vebal
Günah
(Osmanlı Dönemi) VEKEF
Günah
(Osmanlı Dönemi) ETİR
Günah
(Osmanlı Dönemi) VİZR
Günah
(Osmanlı Dönemi) HİRC
Günah
(Osmanlı Dönemi) ESAM
Günâh
(Osmanlı Dönemi) HAREC
günah
Dince suç sayılan iş veya davranış
günah
Kabahat, hafif suç: "Bütün kusurları, günahları, kibar, asil bir güzellik şeklinde görülür."- M. Yesarî
günah
Sorumluluk, vebal
günah
Kabahat, hafif suç
günah
Dince suç sayılan iş veya davranış: "Bunu yapan günün birinde er geç bu günahın kefaretini ödeyecektir."- H. Taner
günah
Acımaya yol açacak kötü davranış, yazık
günahlar
Favoriten