Definition von gün im Türkisch Englisch wörterbuch
- day
We must sleep at least seven hours a day.
- Günde en az yedi saat uyumak zorundayız.
Do you study English every day?
- Her gün İngilizce çalışıyor musun?
- day, days, time, times, period
- happy days, better times, days of happiness
- special day, feast day
- date (a given point of time)
- day, time
- a woman's at-home day
- daytime, day
- day; sun; sunlight, sunshine; daytime; today, present; time; age, period; good times; date; at-home day
- daylight, sunlight
- (Hukuk) date
Date of last revision of this page: 2010-11-03
- Bu sayfanın son güncellenme tarihi: 2010.11.03
Tom had a date for Valentine's Day.
- Tom'un sevgililer günü için bir randevusu vardı.
- sun
What a beautiful sunset!
- Ne güzel bir günbatımı!
A warm, sunny day is ideal for a picnic.
- Ilık, güneşli bir gün piknik için idealdir.
- bee
He has been unconscious for three days.
- Onun üç gün boyunca bilinci kapalı.
I regret having been idle in my school days.
- Okul günlerimde aylak olduğum için pişmanım.
- sunlight
This room doesn't get much sunlight.
- Bu oda çok fazla güneş ışığı almıyor.
Don't expose this chemical to direct sunlight.
- Kimyasal maddeyi doğrudan güneş ışığına maruz bırakma.
- present
I would like to give him a present for his birthday.
- Ona doğum günü için bir hediye vermek istiyorum.
I got you a pen as a birthday present.
- Doğum günü hediyesi olarak sana kalem aldım.
- today
Today is June 18th and it is Muiriel's birthday!
- Bugün Haziran'ın 18'i ve bugün Muiriel'in doğum günü!
As everyone knows, today is a very significant day for us.
- Herkesin bildiği gibi, bugün bizim için çok anlamlı bir gündür.
- (Bilgisayar) on
- sunshine
Sunshine is beneficial to plants.
- Güneş ışığı bitkiler için faydalıdır.
The sunshine improved his color.
- Güneş rengini artırdı.
- time
How many times does the bus run each day?
- Otobüs her gün kaç kez çalışır?
These medicines should be taken three times a day.
- Bu ilaçlardan günde üç kez alınmalı.
- (Latin) dies
Sami will maintain his innocence until the day he dies.
- Sami masumiyetini öldüğü güne kadar sürdürecek.
- the day
- on the day
- day a
- by the day
- gün ışığına çıkmak
- emerge
- gün batımı
- sunset
Lovely sunset, isn't it?
- Güzel gün batımı, değil mi?
The sunset glows in the west.
- Gün batımı batıda parlıyor.
- gün içinde
- today
- gün önce
- days ago
- Gün doğmadan neler doğar
- (Atasözü) It is the unexpected that always happen
- gün ağarmak
- dawn
- gün batısı
- days of the west
- gün doğuşu
- sunrise
- gün geçirmek
- day to spend
- gün geçtikçe
- day after day
- gün gibi aşikâr
- clear as day
- gün gibi aşikâr/ortada
- clear as day / clear
- gün yeli
- winds of the day
- gün yüzüne çıkarmak
- Cause or allow to be seen
- gün yüzüne çıkarmak
- Reveal
- gün ışığına çıkartmak
- take somebody out into daylight
- Gün ve aydınlık tanrısı
- Apollo
- gün almak
- 1. to get an appointment (from). 2. to have passed (a certain age) by (a specified number of days)
- gün atlamamak
- not to miss out a day
- gün ağarmak
- for day to dawn, for dawn to break
- gün ağarmak
- (day) to dawn
- gün ağarması
- aurora, dawn
- gün ağarması
- peep of day
- gün ağarması
- daybreak, dawn
- gün ağarırken
- at dawn
- gün aşırı
- on alternate days
- gün aşırı
- every other day
- gün aşırı
- günaşırı
- gün batması
- sunset, sundown
- gün batımı
- the set of the day
- gün batımı sonrası kızıllık
- afterglow
- gün batımında doruklardaki kızıl ışık
- alpenglow
- gün batımından önce
- day before
- gün belirlemeksizin
- sine die
- gün boyu
- day long
She waited on her husband all day long.
- O gün boyu kocasına hizmet etti.
Having worked on the farm all day long, he was completely tired out.
- Bütün gün boyunca çiftlikte çalıştığı için, o tamamen yorgundu.
- gün boyu
- all day
She's been working all day long.
- O, bütün gün boyunca çalışmaktaydı.
Tom said that he had been cleaning the house all day.
- Tom bütün gün boyunca evi temizlediğini söyledi.
- gün boyu geçerli bilet
- day ticket
- gün boyu süren
- around-the-clock
- gün boyu süren
- round the clock
- gün boyu süren
- day long
- gün boyunca
- round the clock
- gün boyunca
- around-the-clock
- gün bugün
- (Konuşma Dili) Now is the time
- gün değmemiş
- juvenile
- gün değmemiş su
- juvenile water
- gün doğmadan neler doğar
- (Atasözü) A lot can happen between now and then
- gün doğmak
- a) (sun, morning) to rise, to dawn, to break b) (one's luck/day) to come
- gün doğmak
- 1. for the sun to rise, for day to dawn. 2. (for someone) to have an unexpected opportunity or stroke of fortune
- gün durumu astr
- solstice
- gün geçmek
- get a sunstroke
- gün geçmek
- to get a sunstroke
- gün gibi açık
- obvious, evident, clear as a day
- gün gibi açık/aşikâr altogether clear
- very clear, manifest
- gün gibi ortada
- clear as daylight
- gün gibi ortada
- as clear as day
- gün gibi ortada
- as clear as daylight
- gün gibi ortada
- clear as day
- gün gibi ortada
- obvious, evident, clear as a day
- gün görmek
- live a healthy and happy life
- gün görmek
- to live a healthy and happy life
- gün görmek
- to see happy days
- gün görmemek
- to know nothing but unhappiness
- gün görmemek
- to have hard times
- gün görmez
- 1. (place) which doesn't get any sunlight, sunless. 2. (someone) who never gets out in the sun
- gün görmüş
- 1. (someone) who has seen better days. 2. experienced
- gün görmüş
- worldly-wise
- gün göstermek
- to make (someone) live happily
- gün kavuşmak/inmek
- for the sun to set/go down, for night to fall
- gün koymak
- to put aside a day, assign some time (for)
- gün ola harman ola
- (Konuşma Dili) One day its time will come
- gün ortası
- midday
- gün sürmek
- to live prosperously
- gün tutulmak
- for the sun to be eclipsed
- gün tutulması
- solar eclipse
- gün tutulması astr
- solar eclipse
- gün tün eşitliği astr
- equinox
- gün yapmak
- (for women) to be at home to guests
- gün ışığı
- daylight
Very large windows assure abundant natural daylight.
- Çok büyük pencereler bol doğal gün ışığı sağlar.
Tom got home just before daylight.
- Tom gün ışığından önce eve geldi.
- gün ışığına çıkarmak
- to bring to light
- gün ışığına çıkarmak
- rake up
- gün ışığına çıkmak
- surface
- gün ışığına çıkmak
- to come to light; to become clear
- gün ışığında
- in daylight
- gün-tün eşitliği
- equinox
- gün/hafta/ay
- (Bilgisayar) day/week/month
- gün/saat
- (Bilgisayar) days/times
- günlerden bir gün
- one of these days
- günlerden bir gün once upon
- a time
- gününü gün etmek
- live it up
- gününü gün etmek
- to enjoy the day
- gününü gün etmek
- to be really enjoying oneself, be having a real good time, be having a hell of a good time
- her gün
- every day
Every day they killed a llama to make the Sun God happy.
- Onlar Güneş Tanrısı'nı mutlu etmek için her gün bir lama öldürdü.
I play football every day.
- Her gün futbol oynarım.
- hafta içi gün
- weekday
The weekdays are: Monday, Tuesday, Wednesday, Thursday, and Friday.
- Hafta içi günleri : Pazartesi, Salı, Çarşamba, Perşembe ve Cuma'dır.
- ertesi gün
- morrow
- günler
- days
How can I forget those days?
- Bu günleri nasıl unutabilirim?
I never see this album without remembering my school days.
- Bu albümü, okul günlerimi hatırlamadan asla göremem.
- her gün
- daily
The patient was recovering daily.
- Hasta her gün toparlanıyordu.
I speak English daily.
- Her gün İngilizce konuşurum.
- her gün işe trenle gidip gelen kimse
- commuter
- kara gün
- (deyim) a rainy day
- artık gün
- leap day
- birer gün arayla
- every other day
- birkaç gün önce
- the other day
- bütün gün
- early and late
- bütün gün
- a clear day
- bütün gün
- full time
- derece gün
- (Meteoroloji) degree day
- derece-gün
- degree-day
- erken gün batımı
- (Bilgisayar) early sunset
- ertesi gün
- very next day
- ertesi gün
- the day following
- ertesi gün
- the following day
He said that he was going home the following day.
- O, ertesi gün eve gideceğini söyledi.
I told him to come the following day.
- Ona ertesi gün gelmesini söyledim.
- evvelki gün
- the previous day
- gün be gün
- every single day
- gün be gün
- every day
- gün be gün
- from day to day
- günler
- times
We did have some good times.
- Güzel günlerimiz oldu.
Let's remember the good times.
- İyi günleri hatırlayalım.
- hafta içi her gün
- every weekday
- hafta içindeki gün
- weekday
- hafta sekiz, gün dokuz
- all the time
- hemen ertesi gün
- very next day
- her gün
- day after day
That pretty bird did nothing but sing day after day.
- O güzel kuş her gün ötmekten başka bir şey yapmadı.
The dog waited day after day for its master's return.
- Köpek her gün sahibinin dönüşünü bekledi.
- her gün
- (Ticaret) per diem
- ilk gün
- first day
Today is the first day of fall.
- Bugün sonbaharın ilk günü.
Is Sunday the first day of the week?
- Pazar haftanın ilk günü mü?
- kara gün
- (deyim) rainy day
Save up something for a rainy day.
- Ak akçe kara gün içindir.
Save for a rainy day.
- Kara gün için tasarruf edin.
- kötü gün
- (deyim) a rainy day
- kötü gün
- a dark day
- on iki gün
- twelve days
- saptamak (tarih/gün vb'ni)
- appoint
- sisli gün
- foggy day
- suni gün ışığı
- (Askeri) artificial daylight
- tayin etmek (tarih/gün vb'ni)
- appoint
- yedi gün
- 7 days
- önemli gün
- occasion
- önemli gün
- d-day
- gün batımı
- sundown
The sheriff told Tom to be out of town by sundown.
- Şerif Tom'a gün batımına kadar şehir dışında olmasını söyledi.
Lincoln arrived at Gettysburg at sundown.
- Lincoln Gettysburg gün batımında geldi.
- gün ışığı
- light
New facts about ancient China have recently come to light.
- Son zamanlarda eski Çin hakkında yeni gerçekler gün ışığına çıktı.
Sami doesn't deserve to see the light of day again.
- Sami bir daha gün ışığını görmeyi hak etmiyor.
- 11inci gün
- 11th day
- 11inci gün
- day 11
- bu günden sonra gelecek ilk gün
- The first day will come after this day
- ertesi gün hapı
- next day pill
- gün içinde
- within the day
- gün içinde
- within day
- gün ışığı
- day light
- iyi gün dostu
- Fair friend
- o gün bu gündür
- Ever after
- tam gün
- full-time
- tüm gün
- all day
It rained heavily all day, during which time I stayed indoors.
- Tüm gün şiddetli yağmur yağdı, bu zaman zarfında evde kaldım.
Instead of eating real food, we just ate junk food all day.
- Gerçek yemek yeme yerine, sadece tüm gün abur cubur yedik.
- yaz gün
- summer days
- gün ışığı
- sunn hemp
- yarım gün okuyup yarım gün çalışan çocuk
- half-timer