gücü

listen to the pronunciation of gücü
Türkisch - Englisch
reed, weaving reed
reed
reed (of a loom), sley
any of several varieties of tall marsh grass; thin piece of wood or plastic placed on the mouthpiece of reed instruments (the air flow causes it to vibrate and create sound)
(Tekstil) slay
(Tekstil) sley
strength of
power rating
(Tekstil) weaving reed
güç
power

Turkish war of independence against Eurpean imperialist powers had lasted from 1919 to 1923. - Avrupalı emperyalist güçlere karşı yapılan Türk İstiklal Savaşı 1919'dan 1923'e kadar devam etti.

The boat uses a motor for the power. - Tekne güç için bir motor kullanır.

güç
(Askeri) strength

Time, which strengthens friendship, weakens love. - Zaman, dostluğu güçlendirir, sevgiyi zayıflatır.

Everyone has strengths and weaknesses. - Herkesin güçlü ve zayıf yönleri vardır.

hayal gücü
imagination

Music feeds our imagination. - Müzik bizim hayal gücümüzü besler.

Tom has a vivid imagination. - Tom'un etkili bir hayal gücü var.

iş gücü
Workforce
hayal gücü kuvvetli
imaginative
güç
force

The Japanese military forces seemed too strong to stop. - Japon askeri güçleri durdurmak için çok güçlü görünüyordu.

Japanese forces marched into Burma. - Japon güçleri Birmanya'ya yürüdü.

gücü yetme
to afford
gücü yetmek
afford
gücü aşan
ultra vires
gücü dahilinde
within one's powers
gücü olmama
inability
gücü takımları
heddles
gücü tükenmek
burn oneself out
gücü yeten
able
gücü yetme
capability
gücü yetmek
a) to be strong enough b) to afford c) to be able to cope with
gücü yetmemek
can't
gücü yetmemek
cannot
gücü yetmez
unable
gücü yettiği kadar
as much as one can
gürültü gücü
noise power
güvenlik gücü
detective force
dayanma gücü
stamina

You need a lot of stamina to add ten thousand sentences. - On bin tane cümle eklemek için dayanma gücüne çok ihtiyacın var.

What you lack is stamina. - Yoksun olduğun şey dayanma gücü.

güç
{i} intensity
güç
might

Japan is a mighty nation. - Japonya güçlü bir ulustur.

I might seem strong, but in actuality I am anything but. - Ben güçlü görünebilirim ama hiç de değilim.

dayanma gücü
vitality
güç
dominance
güç
{i} ability

The ability to show weakness is a strength. - Zayıflığı gösterme yeteneği bir güçtür.

hareket gücü
(Fizik,Gıda) momentum
hayal gücü kıt
unimaginative
her şeye gücü yeten
almighty
kas gücü
brawn
kavrama gücü
presentation
yaşama gücü
vitality
cinsel gücü yüksek
potent
dayanma gücü
strength
adam gücü
hand
barış gücü
peace establishment
beygir gücü saat
horsepower hour
beyin gücü
brain power
beyin gücü
brainpower
bilek gücü
(Konuşma Dili) brute force
birlik gücü
(Askeri) unit strength
deniz gücü
(Askeri) naval force
deniz gücü
sea power
elektrik gücü
(Elektrik, Elektronik) electrical energy
elektrik gücü
(Elektrik, Elektronik) electrical power
emek gücü
(Ticaret) labour power
emme gücü
(Gıda) suction potential
emme gücü
(Tarım,Teknik) absorbing power
görev gücü
task force
gücü yetmek
strong enough
güç
muscle

He muscled his way through the crowd. - Kalabalığın içinde güçlükle ilerledi.

Courage is very important. Like a muscle, it is strengthened by use. - Cesaret çok önemlidir. Bir kas gibi kullandıkça güçlenir.

güç
mean

A high savings rate is cited as one factor for Japan's strong economic growth because it means the availability of abundant investment capital. - Yüksek tasarruf oranı Japonya'nın güçlü ekonomik büyümesi için bir faktör olarak kabul edilmektedir.Çünkü o bol yatırım sermayesi kullanılabilirliği anlamına gelmektedir.

güç
laborious
güç
choosy
güç
ascendancy
güç
compulsion
güç
competency
güç
resource
güç
onerous
güç
(deyim) go hard for
güç
fastidious
güç
stiff
güç
puissance
güç
tough

Times are tough. Try to be strong! - Devir kötü. Güçlü olmaya çalış!

Athletes must be tough not only physically, but also mentally. - Atletler sadece fiziksel olarak değil fakat aynı zamanda zihinsel olarak da güçlü olmalılar.

güç
vires
güç
problematic
güç
formidable
güç
onerous ağır
güç
(Ticaret) coercive power
güç
troublesome
güç
(deyim) go hard with
güç
virtue

Calm is a virtue of the strong. - Sakinlik, güçlünün bir erdemidir.

güç
austere
güç
duty

Tom has a strong sense of duty. - Tom'un güçlü bir görev duygusu var.

güç
invest

A high savings rate is cited as one factor for Japan's strong economic growth because it means the availability of abundant investment capital. - Yüksek tasarruf oranı Japonya'nın güçlü ekonomik büyümesi için bir faktör olarak kabul edilmektedir.Çünkü o bol yatırım sermayesi kullanılabilirliği anlamına gelmektedir.

hayal gücü
fancy
ikna edebilme gücü
persuasiveness
insan gücü
man power
insan gücü
labor force
itme gücü
(Askeri) thrust
itme gücü
buoyancy
kesme gücü
breaking capacity
maddi olarak gücü yetmek
afford
makine gücü
(Ticaret) machine power
motor gücü
motor rating
piyasa gücü
(Ticaret) market power
polis gücü
police power
rekabet gücü
(Ticaret) competitiveness
roket itme gücü
(Askeri) rocket propulsion
ses gücü
volume
ses gücü
acoustic power
sevk gücü
(Askeri) propulsion
silah gücü
(Askeri) armament
sistem gücü
(Bilgisayar) system power
tahrik gücü
(Mekanik,Teknik) driving power
tahrik gücü
motive power
vergilendirme gücü
taxing power
gücü yet
afford

Tom could never afford to buy such an expensive necklace. - Tom'un böylesine pahalı bir gerdanlığı almaya asla gücü yetmedi.

Tom can't afford to buy a yacht. - Tom'un bir yat almaya gücü yetmez.

güç
difficult

I have difficulty understanding abstract modern art, especially Mondrian. - Soyut modern sanatı anlamada güçlük çekiyorum, özellikle Mondrian.

He was confronted with some difficulties. - Bazı güçlüklerle yüz yüze getirildi.

güç
rough
güç
torque
güç
strenuous
güç
troublous
güç
ardous
güç
zip
güç
push
güç
ascendance
güç
arduous
güç
sticky
güç
energy

The cells have the capacity to convert food into energy. - Hücrelerin gıdayı enerjiye dönüştürme güçleri var.

güç
trying

Imperialism is an ideology and practice of powerful groups trying to secure or expand their privileges via dominating other groups. - Emperyalizm, güçlü zümrelerin başka topluluklara hükmederek imtiyazlarını koruyup genişletmeye çalıştığı ideoloji ve pratiktir.

Tom could hardly keep from laughing when he saw Mary trying to juggle some balls. - Tom Mary'yi top cambazlığı yapmaya çalışırken gördüğünde gülmemek için kendini güçlükle frenledi.

güç
heavy

I'm strong enough to carry those heavy metal boxes. - Bu ağır metal kutuları taşımak için yeterince güçlüyüm.

We expect heavy resistance. - Güçlü direnme bekliyoruz.

güç
sap
güç
arm

Japan's army was very powerful. - Japonya'nın ordusu çok güçlüydü.

He has very strong arms. - Onun çok güçlü kolları var.

güç
thews
güç
sinew
güç
exacting
güç
effort

Despite concerted effort by the government and private actors, the language's future is bleak. - Hükümet ve özel aktörlerin çok güçlü çabalarına rağmen dilin geleceği umutsuzdur.

güç
impossible
güç
{i} potential
açıklama gücü
the explanatory power
düşünce gücü
Mind power
düşünme gücü
thinking power
emek gücü
(Ekonomi) (Emeğin gücü) Labour power; power of labour
görevini yapacak yeterli gücü olmayan
sufficient power to act without
güç
tricky
güç
power of
iş başarma gücü, bir direnmeyi yenme gücü
achieved power, the power to overcome resistance to
iş gücü maliyeti
labo(u)r costsworkforce cost
işçi gücü
manpower

Bu fabrikayı kurabilmemiz için işçi gücüne ihtiyacımız olacak.

işçi gücü
productive power
polis gücü
police force

Institutionalised racism is a significant problem within the police force. - Kurumsallaşmış ırkçılık polis gücü içinde önemli bir sorun.

verim gücü
yield strength
BM Barış Gücü Harekatlar Dairesi
(Askeri) United Nations Department for Peacekeeping Operations
BM Lübnan Geçici Barış Gücü
(Askeri) United Nations Interim Force in Lebanon
BM acil barış gücü
(Askeri) United Nations emergency force
BM koruma gücü
(Askeri) United Nations protection force
Birleşmiş Milletler Barış Gücü Kuvvetleri
(Hukuk) Peace Keeping Forces of the United Nations
Deniz Kuvvetleri unsuru insan gücü veya personel karargah subayı
(Askeri) Navy component manpower or personnel staff officer
NATO Savunma İnsan Gücü Komitesi
(Askeri) North Atlantic Treaty Organization (NATO) Defense Manpower Committee
NATO Yıllık İnsan Gücü Planı
(Askeri) North Atlantic Treaty Organization (NATO) Annual Manpower Plan
acil durum gücü
(Askeri) emergency power
aklın bilme gücü
cognation
akıl gücü
intellectual power
alma gücü
receptivity
alıcının gücü
receptivity
alım gücü
purchasing power
amper gücü
amperage
anlama gücü
comprehensive faculty
anten gücü
antenna power
artış gücü
climbing ability
asit gücü
acidic strength
askeri insan gücü seferberlik ve yükümlülük durum raporu
(Askeri) military manpower mobilization and accession status report
ateş gücü
firepower
ateşleme gücü
firing power
aydınlatma gücü
luminous energy
ayrıştırma gücü
separative power
ayırma gücü
separating power
ağartma gücü
whitening power
barış gücü
peaceful keeping force
barış gücü
Peace Corps
barış gücü
(Hukuk) peace force, peace keeping force
basit gücü teli
(Tekstil) simple heald wire
bağlayıcı gücü olmak
(Hukuk) to have a binding force
başarma gücü
performance
beygir gücü
h p
beygir gücü
horsepower

My car doesn't have enough horsepower. - Arabamın yeterli beygir gücü yok.

Tom's car has 100 horsepower. - Tom'un arabasının 100 beygir gücü var.

beygir gücü
(Otomotiv) hp
bilek gücü
fist law
bilinçaltını kontrol etme gücü
censor
birlik insan gücü personel kayıdı
(Askeri) unit manpower personnel record
boyama gücü
dyeing power, colouring power, tinctorial power
buhar gücü
steam power
büyütme gücü
magnifying power
cinsel gücü az
undersexed
dalga gücü
wave power
dalga gücü
(Çevre) wave force
dayanacak gücü kalmamak
be at the end of one's tether
dayanacak gücü kalmamak
to be at the end of one's tether
dayanma gücü
staying power
dayanma gücü
bottom
dayanma gücü
resistance
dayanma gücü ile ilgili
staminal
dağılma gücü
diffusivity
delme-çukur açma gücü
(Askeri) penetration and piercing power
deneme gücü
testing power
devletin kamu gücü
(Hukuk) jure imperii
difüzyon gücü
diffusibility
direnme gücü
(Askeri) morale of resistance
doyum gücü
saturating power
düzgün boyama gücü
(Tekstil) levelling power
düzgün boyama gücü
leveling power
düş gücü
imagination
eksik iş gücü
underemployment
elektrik hareket gücü
electromotive force
emiş gücü
suction
emme gücü
absorbing capacity
eritme gücü
dissolving power
eşeke gücü yetmeyip semerini dövmek
(Konuşma Dili) to vent one's fury on a less powerful person than the one in charge
fren gücü
brake power
frenleme gücü
braking force
gelgit elektrik gücü tesisi
(Coğrafya) tidal plant
gelgit gücü
tidal power
görme gücü
vision

Birds have sharp vision. - Kuşların keskin bir görme gücü vardır.

görme gücü
eyesight, eye, sight, vision
gösterge gücü
(Havacılık) indicated horsepower
güç
clutch
güç
difficulty

He had no difficulty in solving the problem. - Sorunun çözümünde hiç güçlük çekmedi.

The old man escaped, but with difficulty. - Yaşlı adam kaçtı ama güçlükle.

güç
punch
Türkisch - Türkisch
Halıcılıkta kullanılan çözülerin içinden geçen ip
Bez tezgahlarında ipliği ayarlayan tarak
Bez tezgâhında ipliği ayarlayan tezgâh tarağı
gücü gücüne
Zorla, zorlayarak, güçlükle
gücü ipliği
Dokumada kullanılan sağlam, kalın iplik
Güç
kuvvet
beygir gücü
Saniyede 75 kilogrammetrelik iş yapan bir motorun gücü
beyin gücü
Bir ülkede ileri düzeyde iyi yetişmiş olan meslek ve bilim adamları ile uzmanların fikir gücü
bilek gücü
Kol kuvveti
fizik gücü
İnsan veya hayvanın beden yapısı
güç
Bir toprağın verimlilik yeteneği
güç
Bir cihazın, bir mekanizmanın iş yapabilme niteliği
güç
Zorlukla
güç
Bir ulusun, bir ordunun vb.nin ekonomik, endüstriyel ve askerî potansiyeli
güç
Birim zamanda yapılan iş
güç
Bir akarsuyun aşındırma ve taşıma yeteneği
güç
Ağır ve yorucu emekle yapılan, müşkül
güç
Fizik, düşünce ve ahlak yönünden bir etki yapabilme veya bir etkiye direnebilme yeteneği, kuvvet
güç
Ağır ve yorucu emekle yapılan, gücü, müşkül
güç
Sınırsız, mutlak nitelik
güç
Büyük etkinliği ve önemi olan nitelik
güç
Bir ulus, bir ordu vb.nin ekonomik, endüstriyel ve askerî potansiyeli
güç
Zorlukla: "Kendini yatağa güç atmış ve sızıp kalmıştı."- Y. K. Karaosmanoğlu
güç
Yeterliğini ve güvenilirliğini kanıtlamış kimse
güç
Yapılması zor, çetin: "Değiştirmedim ben düşüncemi
güç
Güçtür şiir söylemek, nesir yazmaktan çok güçtür."- N. Ataç
güç
Siyasi, ekonomik, askerî vb. bakımlardan etki ve önemi büyük olan devlet
güç
Bir olaya yol açan her türlü hareket, kuvvet, takat
güç
Yapılması zor, çetin
hayal gücü
Zihnin hayal yaratma yetisi, düş gücü, imgeleme, muhayyile
iş gücü
Bir insanın yararlı şeyler üretmek için harekete geçirmek zorunda olduğu fiziksel ve düşünsel yetilerinin tümü
makine gücü
Bir makinenin bir saniyede yapabildiği iş miktarı; uygulamada beygir gücü, vat veya kilovat ile ölçülür
yargı gücü
Yargı işini yerine getirebilme gücü
yasama gücü
Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasa yapma, yasa koyma, değiştirme ve kaldırma yetkisi, teşriî kuvvet
yaşama gücü
Hayatın zorluklarına karşı mücadele etme gücü veya kuvveti
yürütme gücü
Kanunları uygulama yetkisi
Englisch - Türkisch

Definition von gücü im Englisch Türkisch wörterbuch

işçi gücü
work force
visionary ileriyi gören, görüs gücü olan; düssel, hayali
hayalci, hayalperest
gücü
Favoriten