güç

listen to the pronunciation of güç
Türkisch - Englisch
(Askeri) strength

Everyone has strengths and weaknesses. - Herkesin güçlü ve zayıf yönleri vardır.

The strengthening of competitiveness on export markets is an urgent need. - İhracat pazarlarında rekabet gücünün güçlendirilmesi acil bir ihtiyaçtır.

power

What would happen if two powerful nations with different languages - such as United States and China - would agree upon the experimental teaching of Esperanto in elementary schools? - Amerika Birleşik Devletleri ve Çin gibi farklı dilleri olan iki güçlü devlet ilköğretim okullarında Esperanto deneysel öğretimi üzerinde anlaşmaya varsalardı ne olurdu?

Turkish war of independence against Eurpean imperialist powers had lasted from 1919 to 1923. - Avrupalı emperyalist güçlere karşı yapılan Türk İstiklal Savaşı 1919'dan 1923'e kadar devam etti.

force

What happens when an unstoppable force hits an unmovable object? - Durdurulamayan bir güç sabit bir cismi vurursa ne olur?

In the first few hours of the battle, Union forces were winning. - Savaşın ilk birkaç saati içinde, Birlik güçleri kazanıyorlardı.

might

The pen is mightier than the sword. - Kalem kılıçtan daha güçlüdür.

I might seem strong, but in actuality I am anything but. - Ben güçlü görünebilirim ama hiç de değilim.

dominance
muscle

You need to have strong thigh muscles to skate. - Paten yapmak için güçlü uyluk kaslarının olması gerekir.

Without strong tendons, large muscles are of no use. - Güçlü tendonlar olmadan büyük kasların kullanımı yoktur.

mean

A high savings rate is cited as one factor for Japan's strong economic growth because it means the availability of abundant investment capital. - Yüksek tasarruf oranı Japonya'nın güçlü ekonomik büyümesi için bir faktör olarak kabul edilmektedir.Çünkü o bol yatırım sermayesi kullanılabilirliği anlamına gelmektedir.

laborious
choosy
ascendancy
compulsion
competency
resource
onerous
(deyim) go hard for
fastidious
stiff
puissance
tough

Athletes must be tough not only physically, but also mentally. - Atletler sadece fiziksel olarak değil fakat aynı zamanda zihinsel olarak da güçlü olmalılar.

Times are tough. Try to be strong! - Devir kötü. Güçlü olmaya çalış!

vires
problematic
formidable
onerous ağır
(Ticaret) coercive power
troublesome
(deyim) go hard with
virtue

Calm is a virtue of the strong. - Sakinlik, güçlünün bir erdemidir.

austere
duty

Tom has a strong sense of duty. - Tom'un güçlü bir görev duygusu var.

tricky
clutch
difficulty

She had no difficulty in learning the poem by heart. - O, şiiri ezberlemede güçlük çekmedi.

The old man escaped, but with difficulty. - Yaşlı adam kaçtı ama güçlükle.

punch
with difficulty

The old woman climbed the stairs with difficulty. - Yaşlı kadın merdivenleri güçlükle tırmandı.

The old man escaped, but with difficulty. - Yaşlı adam kaçtı ama güçlükle.

pith
capability
stamina
forcefulness
arduous
capacity

The cells have the capacity to convert food into energy. - Hücrelerin gıdayı enerjiye dönüştürme güçleri var.

tricksy
control

Franco's forces took control in Spain. - Franko'nun güçleri İspanya'da kontrolü ele geçirdi.

Tom has difficulty controlling his anger. - Tom öfkesini kontrol etmekte güçlük çekiyor.

rod
hard

Some stars are hardly visible to the naked eye. - Bazı yıldızlar çıplak gözle güçlükle görülebilmektedir.

Tom could hardly wait for the chance to go swimming again. - Tom tekrar yüzmeye gitme fırsatını güçlükle bekleyebiliyordu.

clout
command
sting
energy

The cells have the capacity to convert food into energy. - Hücrelerin gıdayı enerjiye dönüştürme güçleri var.

baffling

Do you remember that baffling murder case? - O güç cinayet davasını hatırlıyor musunuz?

difficult, hard
intensity
sword

The pen is mightier than the sword. - Kalem kılıçtan daha güçlüdür.

sinew
spirit

A powerful spirit resides in the forest. - Güçlü bir ruh ormanda ikamet eder.

Mathematics is the most beautiful and most powerful creation of the human spirit. - Matematik, insan ruhunun en güzel ve en güçlü yaratısıdır.

difficult, hard, arduous, troublesome, stiff, strenuous, tough, laborious; with difficulty
potential
arm

He has powerful arms. - Onun güçlü bir kolları var.

Germany then had a powerful army. - O zaman Almanya'nın güçlü bir ordusu vardı.

pep
iron

This boat is made with high grade aluminum and high strength iron. - Bu tekne üstün kaliteli alüminyum ve yüksek güçlü demir ile yapılır.

difficult

His poems are difficult to understand. - Onun şiirlerini anlamak güçtür.

He was confronted with some difficulties. - Bazı güçlüklerle yüz yüze getirildi.

steam
performance
ability

The ability to show weakness is a strength. - Zayıflığı gösterme yeteneği bir güçtür.

potency
stuffing
invest

A high savings rate is cited as one factor for Japan's strong economic growth because it means the availability of abundant investment capital. - Yüksek tasarruf oranı Japonya'nın güçlü ekonomik büyümesi için bir faktör olarak kabul edilmektedir.Çünkü o bol yatırım sermayesi kullanılabilirliği anlamına gelmektedir.

rough
torque
strenuous
troublous
güç bela
scarcely

Scarcely had I reached home before the telephone rang. - Telefon çalmadan önce güç bela eve varmıştım.

güç vermek
sustain
güç analizi
(Politika, Siyaset) power analysis
güç yönetimi
Power Management
güç belâ
hardly

Tom hardly said a word all day. - Tom bütün gün güç bela bir söz söyledi.

I had hardly reached the school when the bell rang. - Güç bela okula varmıştım ki zil çaldı.

güç gösterisi
showdown
güç açık
(Bilgisayar) power up
güç durum
impasse
güç durum
mess
güç durum
scrape
güç durum
straits
güç durum
dilemma
güç duruma düşmek
Get into a fix, come to a pretty pass, get into a jam
güç hattı
(Elektrik, Elektronik) power line
güç kartı
(Bilgisayar) power card
güç modu
(Bilgisayar) power mode
güç verme
sustenance
güç ışığı
(Bilgisayar) power led
güç artırımı
power expansion
güç birliği
forces
güç dengesi
balance of power
güç harcamak
put effort into itexert oneself
güç kaynaği
power supply
güç olmak, zor olmak
power to be difficult to
güç, tahammül edilmez
power, will not be tolerated
güç akoru
(Muzik) power chord
güç aktarımı
power transfer
güç alma
power take-off
güç almak
take heart
güç aşısı
(Hukuk) shot in the arm
güç bandı
power band
güç bela
scarcely, with great difficulty
güç belâ
with great difficulty
güç belâ
narrowly

Tom narrowly escaped death. - Tom güç bela ölümden kaçtı.

Tom narrowly escaped being hit. - Tom çarpılmaktan güç bela kaçtı.

güç belâ atlatmak
(sınav) scrape through
güç belâ olan
hard pressed
güç beğenen hard
to please, particular, exacting, fussy, fastidious
güç birimi
power unit
güç birimi
unit of power
güç denemesi
facedown
güç destekli
power assisted
güç detektörü
power detector
güç diyodu
power diode
güç durum
fix
güç durum
tickler
güç durum
tight corner
güç durumda
in deep water
güç durumda kalmak
be aground
güç durumda olmak
to be in hot water
güç durumdan kurtarma
(Hukuk) disentangling
güç dönem
(deyim) a bed of nails
güç dönem
(deyim) a bed of thorns
güç faktörü
power factor
güç frekansı
power frequency
güç gelmek
to seem difficult to (someone)
güç gelmek
to find difficult
güç gösterge lambası
(Otomotiv) power indicator light
güç gösterge ışığı
(Otomotiv) power indicator light
güç gösterisi
tour de force
güç halle
with great d fficulty
güç halle
with great difficulty
güç hattı soğutucusu
(Askeri) power line conditioner
güç katsayısı
power coefficient
güç katı
power stage
güç kaybı
power dissipation
güç kaynağı
power unit
güç kaynağı
prime mover
güç kaynağı
power supply
güç kaynağı
power plant
güç kazancı
power gain
güç kazanmak
gain strenght
güç kodu
power code
güç kontrolü
power control
güç koruma platformu; esas bağlantı panosu; öncelik belirleme programı
(Askeri) power projection platform; primary patch panel; priority placement program
güç kuramı
(Hukuk) power theory
güç nakil organları
power train
güç olan
laboredly
güç problem
chinese puzzle
güç redresörü
power rectifier
güç rölesi
power relay
güç sağlamak
power
güç trafosu
power transformer
güç ve ses şiddet birimi
decibel
güç veren
roborant
güç vermek
vitalize
güç vermek
to energize
güç vermek
support
güç yaklaşımı
(Hukuk) power approach
güç yitimi
power dissipation
güç yoğunluğu
power density
güç yükselteci
power amplifier
güç çekici
power-hammer
güç çevirici
transducer
güç çıkışı
power output
güç ölçer
(Bilgisayar) power meter
güç şalteri
power switch
güç 
(Felsefe) power 
güç, kuvvet
(Hukuk) force, power, impetus
güçlendirilmiş çelik kaplama; güç destek platformu
(Askeri) perforated steel planking; power support platform
güçler
forces

Japanese forces marched into Burma. - Japon güçleri Birmanya'ya yürüdü.

In the first few hours of the battle, Union forces were winning. - Savaşın ilk birkaç saati içinde, Birlik güçleri kazanıyorlardı.

öz güç
Self-power
egemen güç
sovereign
askeri güç
strength
(ses) güç
volume
ac güç
(Bilgisayar) ac power
alçak güç
low power
askeri güç
(Askeri) armament
doruk güç
(Bilgisayar,Teknik) peak power
düşük güç
(Bilgisayar) low power
ekonomik güç
(Askeri,Ticaret) economic potential
elektriksel güç
(Elektrik, Elektronik,Teknik) electrical power
etkin güç
real power
ezici güç
(Askeri) juggernaut
fiziksel güç
physical power
geç olsunda güç olmasın
better late than never
gizil güç
(Biyokimya) potential
gizli güç
(Ticaret) potential
güç vermek
energise
güç vermek
corroborate
hayli güç
pretty difficult
itici güç
motor
itici güç
(Havacılık) boost
kesintisiz güç kaynağı
(Askeri,Teknik) uninterrupted power supply
mali güç
(Ticaret) financial power
mali güç
(Ticaret) ability
mekanik güç
mechanical power
net güç
(Otomotiv) net power
nominal güç
nominal power
nominal güç
rated capacity
ortalama güç
(Elektrik, Elektronik,Teknik) average power
otomatik güç
(Bilgisayar) auto power
sert güç
hard
siyasi güç
political power
sosyal güç
(Pisikoloji, Ruhbilim) social power
sınırsız güç
(Politika, Siyaset) absolute power
tam güç
(Bilgisayar) full power
tensil güç
(Tıp) tensile strength
ters güç
(Elektrik, Elektronik) inverse power
vurucu güç
(Askeri) striking power
yedek güç
auxiliary power
zor güç
hard
çekiç güç
combined task force
ısıl güç
thermal power
ısıl güç
(Fizik) thermal energy
güç kesintisi
power failure
güç sistemi
power system
güç vermek
energize
Geç olsun da güç olmasın
(Atasözü) Better late than never
güçler
powers

In hopes of attaining superhuman powers, Christopher Columbus once stared at the sun for five minutes straight. It didn't work. - İnsanüstü güçlere ulaşmak umuduyla, Kristof Kolomb bir zamanlar beş dakika güneşe doğruca dik dik baktı.İşe yaramadı.

In former days, men sold themselves to the Devil to acquire magical powers. Nowadays they acquire those powers from science, and find themselves compelled to become devils. - Geçmişte insanlar sihirli güçler kazanmak için kendilerini şeytana satarlardı. Şimdilerde bu güçleri bilimden kazanıyorlar ve kendilerini şeytanlaşmak zorunda buluyorlar.

kurulu güç
(Enerji Üretimi) Installed capacity