Definition von gözden im Türkisch Englisch wörterbuch
- overlooked
He saw something the others had overlooked.
- O diğerlerinin gözden kaçırdığı bir şey gördü.
We have overlooked this important fact.
- Bu önemli gerçeği gözden kaçırdık.
- Simple past tense and past participle of overlook
- Missed, unnoticed
- not taken into account; "his retirement was not allowed to go unmarked
- not taken into account; "his retirement was not allowed to go unmarked"
- past of overlook
- gözden geçirmek
- review
Tom could use a little extra time to review for the upcoming test.
- Tom yaklaşan testi gözden geçirmek için biraz ekstra zaman kullanabilirdi.
- gözden kaybolmak
- disappear
Tom wants to disappear.
- Tom gözden kaybolmak istiyor.
- gözden geçirme
- revision
I'm starting my revisions from next week.
- Önümüzdeki haftadan itibaren gözden geçirmelerime başlıyorum.
- göz
- eye
When he openly declared he would marry Pablo, he almost gave his grandmother a heart attack and made his aunt's eyes burst out of their sockets; however, his little sister beamed with pride.
- O Pablo ile evleneceğini açıkça ilan ettiğinde, neredeyse büyük annesine kalp krizi geçirtecekti , halasının gözlerini yuvasından fırlattıracaktı fakat küçük kız kardeşi gururla baktı.
I closed my eyes to calm down.
- Sakin olmak için gözlerimi kapattım.
- gözden geçirmek
- look over
Did you have time to look over the report?
- Raporu gözden geçirmek için vaktiniz var mıydı?
- gözden geçirmek
- (Dilbilim) check out
- gözden geçirmek
- go through
I never want to go through that again.
- Ben asla onu tekrar gözden geçirmek istemiyorum.
I have to go through the task by tomorrow.
- Yarına kadar görevi gözden geçirmek zorundayım.
- gözden kaçırmak
- overlook
This kind of mistake is easy to overlook.
- Bu tür hatayı gözden kaçırmak kolaydır.
These kinds of mistakes are easy to overlook.
- Bu tür hataları gözden kaçırmak kolaydır.
- gözden geçirip düzeltme
- revise
- gözden geçirmek
- view
- gözden kaybolmak
- vanish
- gözden kaçırma
- oversight
- gözden düşme
- disfavor
- gözden düşmek
- fall from grace
- gözden düşürmek
- discredit
- gözden geçirip düzeltmek
- revise
- gözden geçirmek
- survey
- gözden geçirmek
- revise
I have to revise for a biology test.
- Biyoloji testi için gözden geçirmek zorundayım.
- gözden geçirmek
- examine
- gözden kaybolmak
- fade
- gözden kaçırmak
- to overlook
- gözden çıkarılabilir
- expendable
- gözden geçirmek
- bone up
- gözden geçirmek
- revision
- gözden geçirmek
- go over
I'd like to go over the information you've collected.
- Topladığınız bilgileri gözden geçirmek istiyorum.
I want to go over these numbers with you.
- Bu sayıları seninle gözden geçirmek istiyorum.
- gözden geçirmek
- inspect
- gözden geçirmek
- run through
- gözden geçirmek
- (Politika, Siyaset) review to
- gözden geçirmek
- flyspecking
- gözden geçirmek
- pass something in review
- gözden geçirmek
- scrutinize
- gözden geçirmek
- look into
- gözden geçirmek
- (Ticaret) scan
- gözden geçirmek
- browse
- gözden geçirmek
- run over
- Gözden ırak olan gönülden de ırak olur
- (Atasözü) Out of sight out of mind
- gözden geçirmek
- Revise, review
- gözden geçirmek
- Scrutinize, go over, look over, inspect, review, examine, look through
- gözden geçirmek
- take a fresh look
- gözden kaybol
- get lost
- gözden kaçan
- overlooked
- gözden kaçırmak
- to miss
- gözden çıkarma
- Removing a review
- gözden düşme
- disfavour [Brit.]
- gözden düşme
- contumely
- gözden düşme
- discredit, disgrace
- gözden düşme
- disgrace
- gözden düşmek
- to fall from favour, to come down, to fall into disfavour
- gözden düşmek
- be disgraced
- gözden düşmek
- fall into disfavor
- gözden düşmek
- be in disfavor
- gözden düşmek
- come down
- gözden düşmek
- loose one's credit
- gözden düşmüş
- under a cloud
- gözden düşmüş
- out of favor
- gözden düşmüş
- discredited
- gözden düşmüş kimse
- unperson
- gözden düşmüş olmak
- be in hot water
- gözden düşürme
- discredit
- gözden düşürmek
- to discredit, to disgrace
- gözden geçirme
- overhaul
- gözden geçirme
- (Hukuk) (bir durumu veya sistemi iyileştirmek için kullanılır) review
- gözden geçirmek
- check
- gözden geçirmek
- sift
- gözden geçirmek
- pass smth. in review
- gözden geçirmek
- check up on
- gözden geçirmek
- have a look at
- gözden geçirmek
- to scrutinize, to go over, to look over, to inspect, to review, to examine, to look through
- gözden geçirmek
- overview , review , revise
- gözden geçirmek
- look at
- gözden geçirmek
- (Hukuk) to review, to revise, to consider
- gözden geçirmek
- canvass
- gözden geçirmek
- dip into
We had to dip into our savings in order to pay the unexpected medical expenses.
- Beklenmedik sağlık giderlerini ödemek için tasarruflarımızı gözden geçirmek zorunda kaldık.
- gözden geçirmek
- flick through
- gözden geçirmek
- (kitap) browse
- gözden geçirmek
- examine into
- gözden geçirmek
- check up
- gözden geçirmek
- look through
- gözden kaybetmek
- loose sight of
- gözden kaybetmek
- lose sight of
- gözden kaybetmek
- to lose sight of
- gözden kaybolan
- disappearing
- gözden kaybolma
- disappearance
We are going to look into the disappearance of the money.
- Paranın gözden kaybolmasını soruşturacağız.
- gözden kaybolma
- evanescence
- gözden kaybolmak
- evanesce
- gözden kaybolmak
- whisk away
- gözden kaybolmak
- to disappear, to dissolve, to fade away
- gözden kaybolmak
- fade away
- gözden kaçmak
- to be overlooked
- gözden kaçmış
- unobserved
- gözden kaçmış
- unnoted
- gözden kaçmış
- overlooked
- gözden kaçmış
- unnoticed
- gözden uzak
- retired
- gözden uzak
- secluded
- gözden uzak
- out of sight
Tell Tom he should stay out of sight.
- Tom'a gözden uzak durması gerektiğini söyle.
He hid his dictionary out of sight.
- O, gözden uzak bir yere sözlüğünü sakladı.
- gözden uzak tutmamak
- to keep in view
- gözden çıkarmak
- to be prepared to pay; to be willing to give up or sacrifice (something)
- gözden çıkarmak
- to be prepared to sacrifice, to be willing to pay
- gözden çıkarılan birlik
- expendable
- gözden geçir
- go through
Let's go through it again.
- Bunu tekrar gözden geçirelim.
I never want to go through that again.
- Ben asla onu tekrar gözden geçirmek istemiyorum.
- bir daha gözden geçirmek
- revise
- bir yazıyı gözden geçirip düzeltmek
- (Hukuk) revise
- göz
- cell
- gözden geçir
- revise
I have to revise for a biology test.
- Biyoloji testi için gözden geçirmek zorundayım.
He revised his exam paper with attention.
- O sınav kağıdını dikkatle gözden geçirdi.
- gözden geçirme
- revise
In the light of these facts, it may be necessary to revise our theory.
- Bu gerçeklerin ışığında, teorimizi gözden geçirmemiz gerekli olabilir.
I need to review and revise my approach.
- Benim yaklaşımımı gözden geçirmem ve revize etmem gerekiyor.
- gözden geçirme
- (Ticaret) scan
- yeniden gözden geçirmek
- revise
- (kitap) gözden geçirmek
- browse
- dikkatle gözden geçirmek
- scrutinize
- göz
- (Bilgisayar) cell spreadsheet
- göz
- (İnşaat) niche
- göz
- look
I think that it likely that there was a major fault in the lookout.
- Gözetlemede muhtemelen büyük bir hata olduğunu zannediyorum.
I really look forward to your visit in the near future.
- Yakın bir gelecekteki senin ziyaretini gerçekten dört gözle bekliyorum.
- göz
- locker
- göz
- spring
I'm looking forward to the return of spring.
- Baharın gelişini dört gözle bekliyorum.
- göz
- glance
I just want to glance at the paper.
- Gazeteye sadece göz atmak istiyorum.
I glanced through the brochure.
- Broşüre hızla göz atmak.
- göz
- section
- göz
- subterranean
- gözden düşme
- discredit
- gözden geçirme
- check
It's worth checking out.
- Gözden geçirmeye değer.
- gözden geçirme
- (Ticaret) sight test
- gözden kaçmak
- overlooked
- gözden kaçırmak
- miss
It's very easy to miss this kind of mistake.
- Bu tür hatayı gözden kaçırmak çok kolaydır.
- gözden kaçırmak
- miss out
- gözden kaçırmak
- not notice
- tekrar gözden geçirmek
- double check
- tekrar gözden geçirmek
- go over
- göz
- drawer
Tom looked through the drawers.
- Tom çekmeceleri gözden geçirdi.
- gözden düşme
- obloquy
- gözden düşme
- doghouse
- gözden düşme
- dog house
- gözden düşmek
- abase
- gözden düşmüş
- in disfavor
- gözden düşmüş
- in the doghouse
- gözden geçir
- review
You should spend a little time each day reviewing vocabulary.
- Her gün kelimeleri gözden geçirerek biraz zaman harcamalısın.
Tom could use a little extra time to review for the upcoming test.
- Tom yaklaşan testi gözden geçirmek için biraz ekstra zaman kullanabilirdi.
- gözden geçir
- {f} scanning
- gözden geçir
- {f} scanned
- gözden geçir
- went through
- gözden geçir
- bone up
- gözden geçir
- gone through
- gözden geçir
- {f} run through
- gözden geçirme
- sifting
- gözden geçirme
- {i} browsing
- gözden geçirme
- {i} run through
- gözden geçirmek
- vet
- gözden geçirmek
- see over
- gözden geçirmek
- skim
- gözden geçirmek
- sift through
- gözden geçirmek
- think in terms of
- gözden kaçmak
- escape notice
- Gözden düşmek
- (deyim) fall out of favor
She had been head of marketing for four years when she fell out of favor with her boss.
- Gözden düşmek
- (deyim) fall out of grace
- Gözden düşmüş
- out of favour
- Gözden kaçmak
- go unnoticed
- göz
- optic
The use of optical instruments with this product will increase eye hazard.
- Bu ürünle birlikte optik aletlerin kullanımı göz tehlikesini artıracaktır.
- göz
- to eye
- göz
- browses
- göz
- opthalmic
- gözden geçir
- overview
- gözden geçirme
- revising
She's supposed to be revising, Tom.
- Onun gözden geçirmesi gerekiyor, Tom.
I've finished revising.
- Ben gözden geçirmeyi bitirdim.
- Allah dört gözden ayırmasın
- May God save (this child) from being an orphan
- Başkanın gözden geçirme muhtırası
- (Askeri) Presidential review memorandum
- Göz
- (Tıp) ophthalmus
- adamakıllı gözden geçirmek
- put to the acid test
- antlaşmaların gözden geçirilmesi
- (Hukuk) revision
- bir daha gözden geçirme
- (Hukuk) review
- bir kitabı gözden geçirmek
- dip into a book
- bir şeyi gözden geçirmek
- give something the once-over
- dizayn gözden geçirilmesi
- design review
- dolaşarak gözden geçirme
- perambulation
- göz
- cubicle
- göz
- ophthalmic
- göz
- eye (on a potato)
- göz
- ocular
- göz
- drawer (in a piece of furniture)
- göz
- bad luck inflicted by an evil eye
- göz
- eye (in cheese); hole (in bread)
- göz
- fountainhead, source (of a stream or river); spring
- göz
- cubby
- göz
- eye (of a needle)
- göz
- orbital
- göz
- desire, interest
- göz
- eye; sight; cell
- göz
- cuddy; eyehole
- göz
- esteem, favor, friendly regard
- göz
- optical
The use of optical instruments with this product will increase eye hazard.
- Bu ürünle birlikte optik aletlerin kullanımı göz tehlikesini artıracaktır.
- göz
- eye, the depression at the calyx end of some fruits
- göz
- evil eye
- göz
- eye; glance, look; compartment, section, division; drawer, locker; (ağ) mesh; spring, source; bud
- göz
- opto
- göz
- central core (of a boil)
- göz
- division, section, compartment; pigeonhole; cubbyhole
- göz
- eye, manner or way of looking at a thing; estimation; opinion
- göz
- sight, vision
- göz
- cubbyhole
- göz
- rudimentary bud
- göz
- orb
Astronomers have observed sixty-two moons orbiting Saturn.
- Astronomlar, Satürn'ün yörüngesinde altmış iki tane uydu gözlemlediler.
- göz
- pan (of a balance)
- göz
- compartment
Tom opened the glove compartment and took out a pair of sunglasses.
- Tom torpido gözünü açtı ve bir güneş gözlüğü çıkardı.
Tom searched the glove compartment for a map.
- Tom harita için torpido gözünü aradı.
- göz
- section, division, square (on a game board)
- göz
- small hole (as in a needle); optic; blinker; orbit
- göz
- {i} orbit
Astronomers have observed sixty-two moons orbiting Saturn.
- Astronomlar, Satürn'ün yörüngesinde altmış iki tane uydu gözlemlediler.
- göz
- whammy
- göz
- {i} sight
The man was lost sight of in the crowd.
- Adam kalabalığın içinde gözden kayboldu.
We lost sight of him.
- Onu gözden kaybettik.
- göz
- {i} blinker
Why do horses wear blinkers?
- Atlar neden at gözlükleri takarlar?
- göz
- {i} cuddy
- göz
- peeper
- göz
- {i} glim
In looking through the mist, I caught a glimpse of my future.
- Sis perdesinin arasından, kendi geleceğim gözüme ilişti.
It's still impossible with the naked eye. With binoculars you might be able to glimpse it....
- Çıplak gözle hâlâ imkansız. Ona dürbünle bakabilirsin.
- göz
- loculus
- göz
- {i} eyehole
- gözden düşme
- {i} disfavour
- gözden düşmek
- be in the doghouse
- gözden düşmek
- be sent into the wilderness
- gözden geçirme
- (Nükleer Bilimler) review
We need to review the case.
- Davayı gözden geçirmemiz gerekir.
Tom could use a little extra time to review for the upcoming test.
- Tom yaklaşan testi gözden geçirmek için biraz ekstra zaman kullanabilirdi.