When he openly declared he would marry Pablo, he almost gave his grandmother a heart attack and made his aunt's eyes burst out of their sockets; however, his little sister beamed with pride.
- O Pablo ile evleneceğini açıkça ilan ettiğinde, neredeyse büyük annesine kalp krizi geçirtecekti , halasının gözlerini yuvasından fırlattıracaktı fakat küçük kız kardeşi gururla baktı.
This song is so moving that it brings tears to my eyes.
- Bu şarkı o kadar acıklı ki gözlerimi yaşarttı.
I can't believe that you aren't at least willing to consider the possibility that there's another explanation.
- Bir açıklama daha olma ihtimalini göz önünde bulundurmak için zerre kadar istekli olmadığına inanamıyorum.
I have to consider every possibility.
- Her ihtimali göz önünde bulundurmak zorundayım.
She should take into consideration the advice of her mother.
- O, annesinin tavsiyesini göz önünde tutmalıdır.
This is the first time I've looked Marika in the eye.
- Bu, Marika ile ilk defa göz göze gelmemiz.
Our eyes should meet when we shake hands.
- El sıktığımız zaman göz göze gelmeliyiz.
It is very important to consider the cultural background of the family.
- Ailenin kültürel geçmişini göz önüne almak çok önemlidir.
We have to take this problem into consideration.
- Bu sorunu göz önüne almak zorundayız.
She was a gorgeous girl of 22.
- O 22 yaşında göz kamaştırıcı bir kızdı.
I think you're gorgeous.
- Bence göz kamaştırıcısın.
Mary earns a lot of money and has a glamorous lifestyle.
- Mary çok para kazanır ve göz alıcı bir yaşam tarzına sahiptir.
Everything is just an illusion.
- Her şey sadece bir göz aldanması.
The lawyer asked the judge to make allowance for the age of the accused.
- Avukat yargıca suçlananların yaşlarını göz önünde tutmasını rica etti.
I'm looking forward to the return of spring.
- Baharın gelişini dört gözle bekliyorum.
I glanced at his letter.
- Onun mektubuna göz attım.
I glanced through the brochure.
- Broşüre hızla göz atmak.
It looks like it's going to rain.
- Yağmur yağacak gibi gözüküyor.
I think that it likely that there was a major fault in the lookout.
- Gözetlemede muhtemelen büyük bir hata olduğunu zannediyorum.
Tom uses Safari to browse the web.
- Tom, web'e göz atmak için Safari'yi kullanır.
Tom uses Internet Explorer to browse the web.
- Tom, internete göz atmak için İnternet Explorer kullanıyor.
You might want to glance at this.
- Buna göz atmak isteyebilirsin.
I just want to glance at the paper.
- Gazeteye sadece göz atmak istiyorum.
Would you like to take a look at it?
- Buna bir göz atmak ister misin?
I will go and take a look at the house.
- Eve bir göz atmak için gideceğim.
Mary is wearing eye shadow.
- Mary göz farı sürüyor.
Is Mary wearing eye shadow?
- Mary göz farı kullanıyor mu?
Tom's eye color is green.
- Tom'un göz rengi yeşildir.
It took a lot of time, blood, sweat and tears to clean it.
- Bunu temizlemek bir sürü zaman, kan, ter ve göz yaşı aldı.
The use of optical instruments with this product will increase eye hazard.
- Bu ürünle birlikte optik aletlerin kullanımı göz tehlikesini artıracaktır.
You should put the spring at eye level.