görevci

listen to the pronunciation of görevci
Türkisch - Englisch
functional
Only for fuctional purposes, notably in architecture

A functional construction element generally must meet higher technical but lower aesthetical requirements.

In good working order
Of a disease, such that its symptoms cannot be referred to any appreciable lesion or change of structure; opposed to organic disease, in which the organ itself is affected
Having semantics defined purely in terms of mathematical functions, without side-effects
Useful; serving a purpose, fulfilling a function

That sculpture is not merely artistic, but also functional: it can be used as a hatrack.

Pertaining to, or connected with, a function or duty; official
{s} having a purpose; useful, practical; working, functioning
Useful; serving a purpose
A general term that refers to any ceramics piece that is not purely decorative and has some intended use Typical examples include teapots, bowls, mugs, and vases Some seemingly functional pieces may actually be decorative only because of how they are made, or because of the type of claybody or glazes used For example, the artist may create decorative teapots that are porous, or may glaze bowls with glazes that are not food safe or that cannot take fluids well When shopping for pieces for a specific purpose, make sure to confirm that they can, indeed, be used for that purpose See also decorative, form follows function
designed for or capable of a particular function or use; "a style of writing in which every word is functional"; "functional architecture"
Represents a skill that is necessary for success in daily functioning, now or in the future
A function that takes a function as its argument; More precisely: A function y=f(x) whose argument x varies in a space of (real valued, complex valued) functions and whose value belongs to a monodimensional space. An example: the definite integration of integrable real functions in a real interval
fit or ready for use or service; "the toaster was still functional even after being dropped"; "the lawnmower is a bit rusty but still usable"; "an operational aircraft"; "the dishwasher is now in working order"
The ability to carry out a purposeful activity
- foods and drinks which are enhanced in some way, e g with added ingredients, to have a positive, beneficial effect on the body in general, or on a particular function of the body e g the digestion Also referred to as nutraceuticals See also specific reference to e g probiotic, prebiotic, etc
Functional means relating to the way in which something works or operates, or relating to how useful it is. rules defining the territorial boundaries and functional limits of the local state
Functional things are useful rather than decorative. modern, functional furniture The decor is functional
involving or affecting function rather than physiology; "functional deafness"
(of e g a machine) performing or capable of performing; "in running (or working) order"; "a functional set of brakes"
görev
job

What are his official job duties? - Onun resmî iş görevleri nelerdir?

Taking care of the baby is my job. - Bebeğin bakımı benim görevim.

görev
task

The trainee could hardly bear the burden of the task. - Stajyer, görevin yüküne dayanamadı.

You must carry the task through to the end. - Sonuna kadar görevi taşımalısın.

görev
duty

One must do one's duty. - İnsan görevini yapmalı.

Each person has a duty to do. - Her insanın yapacak bir görevi vardır.

görev
assignment

I was abroad on an assignment. - Ben bir görev için yurt dışındaydım.

Can I give you the assignment? - Sana görev verebilir miyim?

görev
work

Tom worked as a gas station attendant. - Tom bir benzin istasyonu görevlisi olarak çalıştı.

I work as a museum attendant. - Bir müze görevlisi olarak çalışıyorum.

görev
mission

Tom couldn't understand what the purpose of the mission was. - Tom görevin amacının ne olduğunu anlayamadı.

Tom and Mary accomplished their mission without any difficulty. - Tom ve Mary herhangi bir zorluk olmadan görevlerini tamamladı.

görev
{i} function

We can't function like this. - Böyle görev yapamayız.

görev
office

The police officer on duty sensed an elderly man coming up behind him. - Görevli memur arkasından yaşlı bir adamın geldiğini hissetti.

The politician was removed from office. - Politikacı görevden alındı.

görev
competence
görev
employ

He is employed in a bank. - O, bir bankada görevlidir.

Linda was employed as a flight attendant. - Linda uçuş görevlisi olarak işe alındı.

görev
obligation
görev
post

The president appointed each man to the post. - Genel müdür her bir adamı görevine atadı.

It will take her at least two years to be qualified for that post. - Onun bu görev için nitelikli olması en az iki yılını alacak.

görev
capacity
görev
vocation
görev
berth
görev
official duty
görev
labour
görev
(Havacılık) subtask
görev
trust

The Board of Trustees voted to divest the organization's overseas holdings. - Mütevelli Yönetim kurulu yurt dışı holdingleri görevden almak için oy kullandı.

görev
engagement
görev
(Ticaret) ministry
görev
(Dilbilim) tasks

For certain tasks, my computer can be very useful. - Belli görevler için bilgisayarım çok yararlı olabilir.

Only half of all military planes can fight. The rest are used for other tasks. - Askerî uçakların sadece yarısı savaşa katılabilir. Kalanlar ise başka görevler için kullanılır.

görev
part

I plan on doing my part. - Görevimi yapmayı planlıyorum.

I try to do my part to help the community. - Topluma yardımcı olmak için görevimi yapmaya çalışıyorum.

görev
service

Sami finished his two years of military service. - Sami iki yıllık askerlik görevini bitirdi.

I had my military service in Ankara. - Askerlik görevimi Ankara'da yaptım.

görev
commission

He has received a commission as a naval officer. - O bir deniz subayı olarak bir görev aldı.

A friend of mine commissioned a well-known artist to paint a portrait of his wife. - Arkadaşlarımdan biri iyi-tanınmış bir sanatçıyı onun karısının portresini yapması için görevlendirdi.

görev
onus
görev
position

A big title does not necessarily mean a high position. - Büyük bir unvan mutlaka yüksek bir görev anlamına gelmez.

My uncle retired from teaching last year, but he still managed to hang onto a position at the university. - Amcam geçen yıl öğretmenlikten emekli oldu, fakat üniversitede bir görevi hâlâ sürdürebiliyordu.

görev
place

You must put up with your new post for the present. I'll find you a better place one of these days. - Şu an için yeni görevinize katlanmalısın. Sana bugünlerden birinde daha iyi bir yer bulacağım.

görev
appointment
görev
workings
görev
law jurisdiction
görev
duty, task, assignment, charge; appointment; mission, service, commission; function
görev
situation
görev
devoir
görev
stint
görev
(Hukuk) office, task
görev
official work, office
görev
incumbency
görev
job, employment, function
görev
business

My elder brother got a position in a big business. - Ağabeyim büyük bir ticari kuruluşta görev yapıyor.

görev
employment
görev
billet
görev
charge

Tom hasn't been officially charged. - Tom resmi olarak görevlendirilmedi.

Tom is still officially in charge. - Tom hâlâ resmî olarak görevde.

görev
piece of work
görev
physiol., gram., (Matematik) function
Türkisch - Türkisch

Definition von görevci im Türkisch Türkisch wörterbuch

görev
Resmî iş, vazife
Görev
vazife
Görev
fonksiyon
görev
Bir nesne veya bir kimsenin yaptığı iş; iş görme yetisi, fonksiyon
görev
Bir organ veya hücrenin yaptığı iş
görev
Bir nesne veya bir kimsenin yaptığı iş. İş görme yetisi, fonksiyon
görev
Bir cümlede bir dil biriminin öbür birimlerle ilişkisi aracılığıyla yerine getirdiği iş
görev
Bir değerin başka değerlerle olan ilişkisi
görev
Resmî iş, vazife: "Cavit Bey, görevi ona verdiği gün, Abdi Bey çok sevinmişti."- A. İlhan
görevci
Favoriten