görünme

listen to the pronunciation of görünme
Türkisch - Englisch
appearance

His appearance animated the party. - Onun görünmesi partiyi canlandırdı.

peep
manifestation
apparition
looking

Sometimes you have to choose between looking good and being comfortable. - Bazen iyi görünme ve rahat olma arasında seçim yapmak zorundasın.

I don't like looking foolish. - Aptal görünmeyi sevmiyorum.

seeming
reappearance
{i} emerging
görünmek
seem

I don't want to seem pushy. - Saldırgan görünmek istemiyorum.

I don't want to seem insensitive. - Ben duyarsız görünmek istemiyorum.

görünmek
appear

I lost my only chance to appear on television. - Televizyonda görünmek için tek şansımı kaybettim.

Tom doesn't want to appear weak. - Tom zayıf görünmek istemez.

gözüme görünme
get out of my sight!
görünmek
come
görünmek
haunt
görünmek
show up
görünmek
seem to be

Mosquitoes seem to be more attracted to people wearing dark clothes. - Sivrisinekler koyu giysiler giyen insanlar için daha çekici görünmektedir.

görünmek
{f} rise
görün
appear

She failed to appear. - Görünen o ki kız başarısız oldu.

The girl appeared sick. - Kız hasta görünüyordu.

görünmek
come on
görünmek
loom
görünmek
feel
görünmek
be seen

I don't want to be seen in his company. - Onunla beraber görünmek istemiyorum

Sami didn't want to be seen naked. - Sami çıplak görünmek istemedi.

görünmek
seen

Tom acts like he doesn't want to be seen with us. - Tom bizimle görünmek istemiyor gibi davranıyor.

Sami didn't want to be seen naked. - Sami çıplak görünmek istemedi.

görünmek
reappear
görünmek
show oneself
görünmek
figure
görünmek
be in evidence
görünmek
come into sight
görün
seem

It seems interesting to me. - O bana ilginç görünüyor.

It seems to me that you are wrong. - Bana öyle görünüyor ki sen hatalısın.

görün
{f} seeming

Seemingly impossible things sometimes happen. - Görünüşte imkansız şeyler bazen olur.

The world is a place of seemingly infinite complexity. - Dünya görünüşte sonsuz karmaşanın olduğu bir yer.

görün
seem to be

He does not seem to be very tired. - O, çok yorgun görünmüyor.

Tom and Mary seem to be in some kind of trouble. - Tom ve Mary'nin bir çeşit sorunları var gibi görünüyor.

görün
{f} emerging
görünmek
look

Who doesn't want to look young and sexy? - Kim genç ve seksi görünmek istemez ki?

Tom doesn't want to look foolish. - Tom aptal görünmek istemiyor.

görünmek
arise
görünmek
break through
görünmek
report
görünmek
seems

love is nothing what it seems - aşk göründüğü gibi değildir.

akıllı ve yetenekli görünme meraklısı
clever clever
görün
loom
görünmek
to be seen; to show oneself; to appear, to come in sight; to look; to seem, to appear
görünmek
come in sight
görünmek
to appear as, look like, give the impression of, create an impression of
görünmek
come along
görünmek
come out
görünmek
come into view
görünmek
approve oneself
görünmek
present oneself
görünmek
to scold, tell (someone) off
görünmek
to seem to be, appear to be
görünmek
to appear, come into sight, show oneself
görünmek
to be visible, be seen
görünmek
put in an appearance
görünmek
make one's appearance
görünmek
show
görünmek
come in view
tekrar görünme
reappearance
çabalıyormuş gibi görünme
shadowboxing
Türkisch - Türkisch
Görünmek işi: "Sabaha karşı Sevgi odaya girdiğinde gelişini duydu ama, uyur gibi görünmeyi doğru buldu."- N. Cumalı
Görünmek işi
(Osmanlı Dönemi) DİDAR
Görünmek
çıkmak
Görünmek
gözükmek
Görünmek
başlamak
görünmek
Görülür duruma gelmek, görülür olmak: "Kapıda Eda Hanım göründü ve ona hatır sordu."- P. Safa. İzlenim uyandırmak: "Üzgün ve yorgun görünüyordu."- H. Taner
görünmek
İzlenim uyandırmak
görünmek
Benzemek, görünüşünde olmak
görünmek
Görülür duruma gelmek, görülür olmak
görünmek
Azarlamak
görünme
Favoriten