The next step was to negotiate terms of a peace treaty.
- Bir sonraki adım barış anlaşmasının koşullarını görüşmekti.
Tom is willing to negotiate.
- Tom görüşmek için istekli.
Tom wants to discuss the problem with Mary.
- Tom Mary ile sorunu görüşmek istiyor.
Please make an appointment to come in and discuss this further.
- İçeriye girmek ve bunu daha fazla görüşmek için bir randevu al lütfen.
I look forward to meeting you again soon.
- Ben kısa sürede seninle tekrar görüşmek için sabırsızlanıyorum.
Tom almost didn't get to meet Mary.
- Tom neredeyse Mary ile görüşmek için buluşmadı.
I'd like to interview him.
- Onunla görüşmek istiyorum.
I'd like to interview Tom.
- Tom'la görüşmek istiyorum.
I want to see your mother.
- Annenle görüşmek istiyorum.
Hope to see you again next year.
- Gelecek yıl tekrar görüşmek ümidiyle.
We want to talk to you.
- Biz seninle görüşmek istiyoruz.
Tell Tom I'd like to meet with him immediately.
- Tom'a derhal onunla görüşmek istediğimi söyle.
Someone named Henry said he wants to meet with you.
- Henry adlı biri seninle görüşmek istediğini söyledi.
That's the reason why I couldn't attend the meeting.
- Niçin görüşmeye katılamadığımın sebebi bu.
You're acting like you know me; this is the first time we're meeting!
- Beni tanıyormuş gibi davranıyorsun; bu bizim ilk görüşmemiz!
Take a liberal view of young people.
- Genç insanların özgürlükçü görüşünü al.
His parents' view was that he was wasting his earnings on a silly girl.
- Ebeveynlerinin görüşü onun kazandıklarını aptal bir kıza harcamasıydı.
They're interviewing Tom.
- Onlar Tom'la görüşme yapıyorlar.
I have a job interview at two o'clock tomorrow afternoon.
- Yarın öğleden sonra ikide bir iş görüşmem var.
Please keep your cynical remarks to yourself.
- Alaycı görüşlerini kendine saklamanı rica ediyorum.
Don't take his remarks too literally.
- Onun görüşlerini harfiyen almayın.
My opinion is similar to yours.
- Benim görüşüm seninkine benzer.
The staff exchanged frank opinions in the meeting.
- Personel toplantıda samimi bir görüş alışverişinde bulunmuştur.
I'd just like to have a quick conversation with Tom before we leave.
- Ben sadece biz gitmeden önce Tom'la hızlı bir görüşme yapmak istiyorum.
Fadil overheard both sides of the phone conversation.
- Fadıl her iki tarafın da telefon görüşmesine kulak misafiri oldu.
He had a notion that she was very angry with him.
- Onun ona çok kızgın olduğu hususunda bir görüşü vardı.
Did you fall in love with her at first sight?
- İlk görüşte ona âşık oldun mu?
She fell in love with him at first sight.
- İlk görüşte ona âşık oldu.
We continued negotiations with the company.
- Şirket ile görüşmelere devam ettik.
The negotiation ended in failure.
- Görüşme başarısızlıkla sonuçlandı.
Unfortunately, many Russian citizens have inadequate conception of what is happening in Kyiv.
- Ne yazık ki, birçok Rus vatandaşı Kiev'de olanlar hakkında yetersiz görüş sahibidir.
The talks continued for two days.
- Görüşmeler iki gün boyunca devam etti.
The peace talks ended in failure.
- Barış görüşmeleri başarısızlıkla sonuçlandı.
It is hard to live up to your convictions.
- Senin görüşlerine göre yaşamak zor.
Our opinion is an idea which we have; our conviction an idea which has us.
- Bizim görüşümüz sahip olduğumuz bir fikirdir; inancımız bize sahip olan bir fikirdir.
There seems to be a difference in outlook between us.
- Aramızdaki görüş açısında bir fark var gibi görünüyor.
Tom will lead the discussion.
- Tom görüşmeyi yönetecek.
I didn't want to interrupt the discussion.
- Görüşmeye ara vermek istemedim.
I love our little jokes and I'm quite jealous of your thinking and views on things.
- Ben küçük esprileri seviyorum ve senin şeyler üzerinde düşünceni ve görüşlerini oldukça kıskanıyorum.
My eyesight is getting worse.
- Benim görüşüm kötüleşiyor.
Tom has bad eyesight.
- Tom'un kötü bir görüşü var.
I'll see you after practice.
- Uygulamadan sonra görüşürüz.
See you at band practice.
- Bando uygulamasında görüşürüz.
Many people uphold the stance that 95% of DNA is junk.
- Birçok kişi DNA'nın % 95'inin önemsiz olduğu görüşünü savunur.
An option is now under consideration.
- Bir seçenek şimdi görüşülmekte.
I think this debate is getting close to the level of the absurd.
- Bu görüşmenin saçma seviyesine yaklaştığını düşünüyorum.
The debate will happen tonight.
- Görüşme bu gece olacak.
Your opinion sounds like a good idea.
- Senin görüşün, iyi bir düşünce gibi geliyor.
This idea is controversial.
- Bu görüş ihtilaflıdır.
Unfortunately, many Russian citizens have inadequate conception of what is happening in Kyiv.
- Ne yazık ki, birçok Rus vatandaşı Kiev'de olanlar hakkında yetersiz görüş sahibidir.
I must confer with my colleagues on the matter.
- Meseleyle ilgili meslektaşlarımla görüşmeliyim.
If you have some troubles, I recommend you confer with him.
- Bazı sıkıntılarınız varsa onunla görüşmenizi öneririm.
I thought we came here to discuss a new deal.
- Yeni bir anlaşmayı görüşmek için buraya geldiğimizi düşündüm.
I thought if I broke up with you, I'd never have to see you again.
- Seninle ilişkiyi bitirseydim, seninle tekrar görüşmek zorunda kalmayacağımı sandım.
I fully agree with your point of view.
- Görüşüne tamamen katılıyorum.
She is open to people who have a different point of view.
- O, farklı görüşten insanlara açık.
Deliberations will continue Monday.
- Görüşmeler pazartesi günü devam edecek.
The deliberations took three day.
- Görüşmeler üç gün sürdü.
The essential points of my argument have been expressed in the preceding pages.
- Benim görüşümün temel noktasını önceki sayfalarda ifade ettim.
From an objective viewpoint, his argument was far from rational.
- Objektif olarak bakınca, onun görüşleri rasyonalizmden epey uzak.
Death is only a horizon. And a horizon is just the edge of our field of view.
- Ölüm sadece bir ufuktur. Ve bir ufuk sadece görüş alanımızın sınırıdır.
Death is only a horizon, and a horizon is nothing save the limit of our sight.
- Ölüm sadece bir ufuktur ve bir ufuk bizim görüş limitimiz hariç hiçbir şeydir.
Sami wanted to discuss a case with Layla.
- Sami, Leyla ile bir konuyu görüşmek istiyordu.
The judge told the jury not to discuss the case.
- Yargıç jüriye davayı görüşmemesini söyledi.
My eyesight is getting worse.
- Benim görüşüm kötüleşiyor.
My eyesight is beginning to fail.
- Görüş yeteneğim bozulmaya başlıyor.
He is a genius in his own opinion.
- Kendi görüşüne göre o bir deha.
Visibility was severely restricted in the heavy fog.
- Görüş yoğun siste ciddi olarak sınırlı idi.
Due to limited visibility navigation may be difficult.
- Sınırlı görüş nedeniyle yolculuk zor olabilir.
The president stated his position on the issue.
- Başkan konuyla ilgili kişisel görüşünü belirtti.
I'd be interested to know what Tom's opinion is.
- Tom'un görüşünün ne olduğunu bilmek isterdim.
We'd all be interested in hearing your opinion.
- Görüşünü duymaya hepimiz ilgi duyardık.
I'm afraid my visual field has narrowed.
- Maalesef görüş alanım daraldı.
I adjusted the telescope to my vision.
- Görüşüme göre teleskobu ayarladım.
Tom has 20/20 vision.
- Tom'un yirmide yirmi görüşü var.
When my interview was postponed until 3, I wandered around killing time.
- İş görüşmem ertelenince saat 3'e kadar boş boş gezdim.
He was the first man I interviewed for the job.
- İş için görüştüğüm ilk adamdı.
From an objective viewpoint, his argument was far from rational.
- Objektif olarak bakınca, onun görüşleri rasyonalizmden epey uzak.
The committee is discussing social welfare.
- Kurul sosyal yardımı görüşüyor.
Tom and Mary were discussing their problems with John.
- Tom ve Mary sorunlarını John'la görüşüyordu.
Problem, Tom'un müzakereye tamamen isteksiz olması.
- Sorun, Tom'un görüşmeye tamamen gönülsüz olması.