görüşülebilir

listen to the pronunciation of görüşülebilir
Türkisch - Englisch
negotiable
Able to be traversed
to bargain with others for an agreement, as for a treaty or transfer of property
at face value See also: negotiable, non-redeemable
Refers to a security, the title to which is transferable by delivery
A certificate that is transferable by delivery and which, in the case of a registered certificate, has been duly endorsed and guaranteed Transferable from one party to another
Capable of being negotiated; assignable or transferable in the ordinary course of business
A security, title to which is transferable by delivery
capable of being passed or negotiated; "a negotiable road
Capable of being negotiated; transferable by assignment or indorsement to another person; as, a negotiable note or bill of exchange
That species of property which can be transferred by endorsement and delivery
Contracts or assets that are negotiable can be transferred to another person in exchange for money. The bonds may no longer be negotiable. negotiable bearer bonds
Able to be transferred to another person, with or without endorsement
Open to negotiation or bargaining
Able to be sold or transferred to another party as payment of an obligation
Able to be negotiated
Something that is negotiable can be changed or agreed when people discuss it. He warned that his economic programme for the country was not negotiable The Manor is for sale at a negotiable price. fixed
able to be negotiated or arranged by compromise; "negotiable demands"; "the proposal is still on the table" capable of being passed or negotiated; "a negotiable road
In terms of documents, 'negotiable' means that e g a Bill of Lading is handed over/transferred in the right manner (viz proper endorsement) to another person either endorsed in blank or endorsed to a person and that person acquires, by this transfer certain rights vis-a-vis the goods e g is entitled to take possession of the goods
Able to be transferred by endorsement to another party
görüş
view

There was a subtle difference between their views. - Onların görüşleri arasında ince bir fark vardı.

His parents' view was that he was wasting his earnings on a silly girl. - Ebeveynlerinin görüşü onun kazancını aptal bir kıza harcadığı idi!

görüş
remark

Please keep your cynical remarks to yourself. - Alaycı görüşlerini kendine saklamanı rica ediyorum.

Don't take his remarks too literally. - Onun görüşlerini harfiyen almayın.

görüş
(Hukuk) opinion

In that respect, my opinion differs from yours. - O bakımdan benim görüşüm sizinkinden farklıdır.

The staff exchanged frank opinions in the meeting. - Personel toplantıda samimi bir görüş alışverişinde bulunmuştur.

görüş
{i} notion

He had a notion that she was very angry with him. - Onun ona çok kızgın olduğu hususunda bir görüşü vardı.

görüş
sight

The man fell in love at first sight. - Adam ilk görüşte âşık oldu.

I fell in love with her on first sight. - Ben ilk görüşte ona âşık oldum.

görüş
concept

Unfortunately, many Russian citizens have inadequate conception of what is happening in Kyiv. - Ne yazık ki, birçok Rus vatandaşı Kiev'de olanlar hakkında yetersiz görüş sahibidir.

görüş
aspect
görüş
conviction

Our opinion is an idea which we have; our conviction an idea which has us. - Bizim görüşümüz sahip olduğumuz bir fikirdir; inancımız bize sahip olan bir fikirdir.

It is hard to live up to your convictions. - Senin görüşlerine göre yaşamak zor.

görüş
sight; point of view, standpoint; outlook; opinion
görüş
ism
görüş
{i} outlook

There seems to be a difference in outlook between us. - Aramızdaki görüş açısında bir fark var gibi görünüyor.

görüş
tenet
görüş
{i} feeling
görüş
submission
görüş
outlook on
görüş
dictum
görüş
thinking

I love our little jokes and I'm quite jealous of your thinking and views on things. - Ben küçük esprileri seviyorum ve senin şeyler üzerinde düşünceni ve görüşlerini oldukça kıskanıyorum.

görüş
eyesight

My eyesight is beginning to fail. - Görüş yeteneğim bozulmaya başlıyor.

I have poor eyesight. - Benim kötü görüşüm var.

görüş
(Ticaret) opininon
görüş
practice

I'll see you after practice. - Uygulamadan sonra görüşürüz.

See you at band practice. - Bando uygulamasında görüşürüz.

görüş
counsel
görüş
prospect
görüş
stance

Many people uphold the stance that 95% of DNA is junk. - Birçok kişi DNA'nın % 95'inin önemsiz olduğu görüşünü savunur.

görüş
(Politika, Siyaset) perspective
görüş
estimate
görüş
(Ticaret) consideration

An option is now under consideration. - Bir seçenek şimdi görüşülmekte.

görüş
(Bilgisayar) feedback
görüş
judgment
görüş
idea

Frankly speaking, I don't like your idea. - Açıkçası, senin görüşünü sevmiyorum.

Your opinion sounds like a good idea. - Senin görüşün, iyi bir düşünce gibi geliyor.

görüş
conception

Unfortunately, many Russian citizens have inadequate conception of what is happening in Kyiv. - Ne yazık ki, birçok Rus vatandaşı Kiev'de olanlar hakkında yetersiz görüş sahibidir.

görüş
confer with

I must confer with my colleagues on the matter. - Meseleyle ilgili meslektaşlarımla görüşmeliyim.

If you have some troubles, I recommend you confer with him. - Bazı sıkıntılarınız varsa onunla görüşmenizi öneririm.

görüş
thought

Tom told me that he thought he was losing his sight. - Tom görüşünü kaybettiğini düşündüğünü söyledi.

I thought if I broke up with you, I'd never have to see you again. - Seninle ilişkiyi bitirseydim, seninle tekrar görüşmek zorunda kalmayacağımı sandım.

görüş
slant
görüş
point of view

She is open to people who have a different point of view. - O, farklı görüşten insanlara açık.

I fully agree with your point of view. - Görüşüne tamamen katılıyorum.

görüş
confer on
görüş
observation
görüş
contention
görüş
{i} viewing
görüş
attitude
görüş
assess
görüş
standpoint
görüş
discernment
görüş
{i} argument

The essential points of my argument have been expressed in the preceding pages. - Benim görüşümün temel noktasını önceki sayfalarda ifade ettim.

Your argument is not based in fact. - Görüşün gerçeğe dayalı değil.

görüş
horizon

Death is only a horizon, and a horizon is nothing save the limit of our sight. - Ölüm sadece bir ufuktur ve bir ufuk bizim görüş limitimiz hariç hiçbir şeydir.

Death is only a horizon. And a horizon is just the edge of our field of view. - Ölüm sadece bir ufuktur. Ve bir ufuk sadece görüş alanımızın sınırıdır.

görüş
opinion of
görüş
{i} case

The judge told the jury not to discuss the case. - Yargıç jüriye davayı görüşmemesini söyledi.

Sami wanted to discuss a case with Layla. - Sami, Leyla ile bir dava hakkında görüşmek istedi.

görüş
optical
görüş
seeing, sight
görüş
estimation
görüş
eye

My eyesight is getting worse. - Benim görüşüm kötüleşiyor.

I don't see eye to eye with my father. - Babamla aynı görüşü paylaşmıyorum.

görüş
sentiments
görüş
faculty of sight, vision
görüş
genius

He is a genius in his own opinion. - Kendi görüşüne göre o bir deha.

görüş
visibility

Visibility was severely restricted in the heavy fog. - Görüş yoğun siste ciddi olarak sınırlı idi.

Due to limited visibility navigation may be difficult. - Sınırlı görüş nedeniyle yolculuk zor olabilir.

görüş
opinion, view
görüş
visit, visitation (to a prison, hospital, etc.)
görüş
position

The president stated his position on the issue. - Başkan konuyla ilgili kişisel görüşünü belirtti.

görüş
interest

We'd all be interested in hearing your opinion. - Görüşünü duymaya hepimiz ilgi duyardık.

I find her opinions odd but interesting. - Onun görüşlerini tuhaf ama ilginç buluyorum.

görüş
optic
görüş
visual

I'm afraid my visual field has narrowed. - Maalesef görüş alanım daraldı.

görüş
vision , sight
görüş
vision

I adjusted the telescope to my vision. - Görüşüme göre teleskobu ayarladım.

My sister has perfect vision. - Kız kardeşim mükemmel görüşe sahiptir.

görüş
apprehension
görüş
{f} interview

He was the first man I interviewed for the job. - İş için görüştüğüm ilk adamdı.

I have a job interview at two o'clock tomorrow afternoon. - Yarın öğleden sonra ikide bir iş görüşmem var.

görüş
viewpoint

From an objective viewpoint, his argument was far from rational. - Objektif olarak bakınca, onun görüşleri rasyonalizmden epey uzak.

görüş
discussing

Tom and Mary are discussing the situation. - Tom ve Mary durumu görüşüyorlar.

Tom and Mary were discussing their problems with John. - Tom ve Mary sorunlarını John'la görüşüyordu.

Türkisch - Türkisch
görüşülebilir
Favoriten