görüşülebilen

listen to the pronunciation of görüşülebilen
Türkisch - Englisch
{s} accessible
Of a person, easy to approach; approachable
Easy of access or approach; approachable

an accessible town or mountain.

(followed by to) Open to the influence of

Minds accessible to reason. - Thomas Babington Macaulay.

Easily understood
{a} that may be come at, to, or near
{s} approachable; easily obtainable; easy to relate to; persuadable, easy to influence
approachable
If something is accessible to people, they can easily use it or obtain it. The legal aid system should be accessible to more people + accessibility ac·ces·sibil·ity the quality and accessibility of health care
capable of being reached; "a town accessible by rail"
Open to the influence of; with to
easily obtained; "most students now have computers accessible"; "accessible money"
Obtainable; to be got at
approval If you describe a book, painting, or other work of art as accessible, you think it is good because it is simple enough for people to understand and appreciate easily. literary books that are accessible to a general audience. + accessibility ac·ces·sibil·ity Seminar topics are chosen for their accessibility to a general audience
If a place or building is accessible to people, it is easy for them to reach it or get into it. If an object is accessible, it is easy to reach. The Centre is easily accessible to the general public The premises are wheelchair accessible + accessibility ac·ces·sibil·ity the easy accessibility of the area
easy to get along with or talk to; friendly; "an accessible and genial man"
capable of being read with comprehension; "readily accessible to the nonprofessional reader"; "the tales seem more approachable than his more difficult novels
Easy of access or approach; approachable; as, an accessible town or mountain, an accessible person
görüş
view

Take a liberal view of young people. - Genç insanların özgürlükçü görüşünü al.

Their view of life may appear strange. - Onları hayat görüşü acayip görünebilir.

görüş
remark

Please keep your cynical remarks to yourself. - Alaycı görüşlerini kendine saklamanı rica ediyorum.

Don't take his remarks too literally. - Onun görüşlerini harfiyen almayın.

görüş
(Hukuk) opinion

His opinion is free from prejudice. - Onun görüşü önyargısızdır.

In that respect, my opinion differs from yours. - O bakımdan benim görüşüm sizinkinden farklıdır.

görüş
{i} notion

He had a notion that she was very angry with him. - Onun ona çok kızgın olduğu hususunda bir görüşü vardı.

görüş
sight

Did you fall in love with her at first sight? - İlk görüşte ona âşık oldun mu?

I fell in love with her on first sight. - Ben ilk görüşte ona âşık oldum.

görüş
concept

Unfortunately, many Russian citizens have inadequate conception of what is happening in Kyiv. - Ne yazık ki, birçok Rus vatandaşı Kiev'de olanlar hakkında yetersiz görüş sahibidir.

görüş
aspect
görüş
conviction

Our opinion is an idea which we have; our conviction an idea which has us. - Bizim görüşümüz sahip olduğumuz bir fikirdir; inancımız bize sahip olan bir fikirdir.

It is hard to live up to your convictions. - Senin görüşlerine göre yaşamak zor.

görüş
sight; point of view, standpoint; outlook; opinion
görüş
ism
görüş
{i} outlook

There seems to be a difference in outlook between us. - Aramızdaki görüş açısında bir fark var gibi görünüyor.

görüş
tenet
görüş
{i} feeling
görüş
submission
görüş
outlook on
görüş
dictum
görüş
thinking

I love our little jokes and I'm quite jealous of your thinking and views on things. - Ben küçük esprileri seviyorum ve senin şeyler üzerinde düşünceni ve görüşlerini oldukça kıskanıyorum.

görüş
eyesight

I have poor eyesight. - Benim kötü görüşüm var.

My eyesight is getting worse. - Benim görüşüm kötüleşiyor.

görüş
(Ticaret) opininon
görüş
practice

I'll see you after practice. - Uygulamadan sonra görüşürüz.

See you at band practice. - Bando uygulamasında görüşürüz.

görüş
counsel
görüş
prospect
görüş
stance

Many people uphold the stance that 95% of DNA is junk. - Birçok kişi DNA'nın % 95'inin önemsiz olduğu görüşünü savunur.

görüş
(Politika, Siyaset) perspective
görüş
estimate
görüş
(Ticaret) consideration

An option is now under consideration. - Bir seçenek şimdi görüşülmekte.

görüş
(Bilgisayar) feedback
görüş
judgment
görüş
idea

Your opinion sounds like a good idea. - Senin görüşün, iyi bir düşünce gibi geliyor.

This idea is controversial. - Bu görüş ihtilaflıdır.

görüş
conception

Unfortunately, many Russian citizens have inadequate conception of what is happening in Kyiv. - Ne yazık ki, birçok Rus vatandaşı Kiev'de olanlar hakkında yetersiz görüş sahibidir.

görüş
confer with

If you have some troubles, I recommend you confer with him. - Bazı sıkıntılarınız varsa onunla görüşmenizi öneririm.

I must confer with my colleagues on the matter. - Meseleyle ilgili meslektaşlarımla görüşmeliyim.

görüş
thought

Tom told me that he thought he was losing his sight. - Tom görüşünü kaybettiğini düşündüğünü söyledi.

I thought if I broke up with you, I'd never have to see you again. - Seninle ilişkiyi bitirseydim, seninle tekrar görüşmek zorunda kalmayacağımı sandım.

görüş
slant
görüş
point of view

She is open to people who have a different point of view. - O, farklı görüşten insanlara açık.

I fully agree with your point of view. - Görüşüne tamamen katılıyorum.

görüş
confer on
görüş
observation
görüş
contention
görüş
{i} viewing
görüş
attitude
görüş
assess
görüş
standpoint
görüş
discernment
görüş
{i} argument

From an objective viewpoint, his argument was far from rational. - Objektif olarak bakınca, onun görüşleri rasyonalizmden epey uzak.

Your argument is not based in fact. - Görüşün gerçeğe dayalı değil.

görüş
horizon

Death is only a horizon. And a horizon is just the edge of our field of view. - Ölüm sadece bir ufuktur. Ve bir ufuk sadece görüş alanımızın sınırıdır.

Death is only a horizon, and a horizon is nothing save the limit of our sight. - Ölüm sadece bir ufuktur ve bir ufuk bizim görüş limitimiz hariç hiçbir şeydir.

görüş
opinion of
görüş
{i} case

Sami wanted to discuss a case with Layla. - Sami, Leyla ile bir dava hakkında görüşmek istedi.

In their case, it was love at first sight. - Onların durumunda, bu ilk görüşte aşktı.

görüş
optical
görüş
seeing, sight
görüş
estimation
görüş
eye

My eyesight is beginning to fail. - Görüş yeteneğim bozulmaya başlıyor.

I have poor eyesight. - Benim kötü görüşüm var.

görüş
sentiments
görüş
faculty of sight, vision
görüş
genius

He is a genius in his own opinion. - Kendi görüşüne göre o bir deha.

görüş
visibility

Visibility was severely restricted in the heavy fog. - Görüş yoğun siste ciddi olarak sınırlı idi.

Due to limited visibility navigation may be difficult. - Sınırlı görüş nedeniyle yolculuk zor olabilir.

görüş
opinion, view
görüş
visit, visitation (to a prison, hospital, etc.)
görüş
position

The president stated his position on the issue. - Başkan konuyla ilgili kişisel görüşünü belirtti.

görüş
interest

I find her opinions odd but interesting. - Onun görüşlerini tuhaf ama ilginç buluyorum.

Only your narrow-minded ideas are interesting. - Sadece senin dar görüşlü fikirlerin ilginç.

görüş
optic
görüş
visual

I'm afraid my visual field has narrowed. - Maalesef görüş alanım daraldı.

görüş
vision , sight
görüş
vision

I adjusted the telescope to my vision. - Görüşüme göre teleskobu ayarladım.

My sister has perfect vision. - Kız kardeşim mükemmel görüşe sahiptir.

görüş
apprehension
görüş
{f} interview

When my interview was postponed until 3, I wandered around killing time. - İş görüşmem ertelenince saat 3'e kadar boş boş gezdim.

Tom had a job interview this morning. - Tom'un bu sabah bir iş görüşmesi vardı.

görüş
viewpoint

From an objective viewpoint, his argument was far from rational. - Objektif olarak bakınca, onun görüşleri rasyonalizmden epey uzak.

görüş
discussing

Tom and Mary were discussing their problems with John. - Tom ve Mary sorunlarını John'la görüşüyordu.

The committee is discussing social welfare. - Kurul sosyal yardımı görüşüyor.

Türkisch - Türkisch