Benim en iyi dostum bir kitaptır.
- My best friend is a book.
Gerçek dostluk paha biçilmezdir.
- True friendship is priceless.
Üniversite arkadaşım terör karşıtı.
- My university friend is against terror.
Süngerbob ve Patrick arkadaştır.
- Spongebob and Patrick are friends.
Japonların tanıdıklarına karşı çok cana yakın oldukları ve tanımadıklarına çok ilgisiz oldukları söyleniyor.
- It is said that the Japanese are very friendly to those that they know, and very indifferent to those they don't.
O, bir arkadaş değil ama bir tanıdıktır.
- He is not a friend, but an acquaintance.
Erkek arkadaşım akıllı, yakışıklı, ve cana yakındır.
- My boyfriend is smart, handsome, and friendly too.
Tom Mary'nin o kadar cana yakın olacağını ummuyordu.
- Tom didn't expect Mary to be so friendly.
Beni destekledikleri için arkadaşlarıma ve aileme teşekkür etmek istiyorum.
- I want to thank my friends and family for supporting me.
Sevgili bir arkadaşım tarafından desteklendim.
- I was aided by a dear friend.
Ben bu işi bir arkadaşa yardımcı olmak için yapıyorum.
- I'm doing this job to help a friend.
Ona yardımcı olacak arkadaşı yoktu.
- He had no friend to help him.
Biz onu en yakın arkadaşlarımız arasında sayıyoruz.
- We number him among our closest friends.
Adanın sakinleri cana yakındır.
- The inhabitants of the island are friendly.
Bireysel özgürlüklere saygılı olmalıyız.
- We must respect individual liberty.
Bir takım yıldızındaki bireysel yıldızlar birbirlerine çok yakın görünebilir fakat aslında onlar uzayda büyük mesafelerle ayrılabilir ve birbirleriyle hiç gerçek bağlantısı yoktur.
- The individual stars in a constellation may appear to be very close to each other, but in fact they can be separated by huge distances in space and have no real connection to each other at all.
Ne! Sen hâlâ o adamla birlikte misin? ve biz cevaplarız: Ne yapabilirim! Onu seviyorum!
- What! You're still with that guy? and we answer: What can I do! I LOVE him!
O araba satıcısı oldukça acayip bir adam.
- That car salesman was a pretty off the wall kind of guy.
Hadi yakalayalım şu herifi.
- Come on let's catch that guy.
Tom öyle herifleden nefret eder.
- Tom hates guys like that.
Japonya ve ABD arasındaki arkadaşça ilişkileri sürdürmeliyiz.
- We must maintain the friendly relations between Japan and the U.S.
Ona arkadaşça bir cevap yazdı.
- She wrote him a friendly response.
O hiç centilmen değil.
- He is not at all a gentleman.
Onun davranışları bir centilmen tavrı değildir.
- His manners are not those of a gentleman.
O, Amerikalı bir beyefendi değil mi?
- Isn't he an American gentleman?
İstasyonda güvenilir bir beyefendiyle karşılaştım.
- I met a certain gentleman at the station.
İki adam iş ortaklarıydı.
- The two men were business partners.
Biz rakibiz, ortak değil.
- We're competitors, not partners.
Parti harikaydı ahbap.
- That party was great, Dude.
Saçma bir gece kulübündeyim, ahbap!
- I'm in a fricking nightclub, dude!
Bana yardım ettiğin için teşekkürler, ahbap.
- Thank you for helping me, pal.
Onu izlesen iyi olur, ahbap.
- You'd better watch it, buddy.
Annem ben çocukken öldü.
- My mother died when I was a kid.
Hiç çocukların var mı?
- Do you have any kids?
Bugün, bir sürü insan işsiz kalma konusunda endişeleniyor.
- Today, many people worry about losing their jobs.
İnsanın iki ayağı vardır.
- The man has two feet.
Endişelenme. İlk bakışta korkutucu gözükebilir, ama aslında çok arkadaş canlısı bir insandır.
- Don't worry. He may look intimidating at first glance, but he's actually a very friendly person.
Tom arkadaş canlısı bir adam gibi görünüyor..
- Tom appears to be a friendly guy.
Bir kadın erkeksiz bir şey değildir.
- A woman without a man is nothing.
Kaç tane erkek kardeşin var?
- How many brothers do you have?
Parkta bir sürü delikanlı çalışıyor.
- A lot of boys are running in the park.
Bazı delikanlılar tenis oynar diğerleri futbol.
- Some boys play tennis and others play soccer.
Oğlana gönderilen mektupta ilginç bir öykü vardı.
- There was an interesting story in the letter to the boy.
Küçük oğlan hayvanat bahçesinde.
- The little boy is at the zoo.
Tom kesinlikle cana yakındır.
- Tom certainly is friendly.
Tom Mary'nin o kadar cana yakın olacağını ummuyordu.
- Tom didn't expect Mary to be so friendly.
İki erkek çocuk yemeklerini kendi aralarında pişirdi.
- The two boys cooked their meal between them.
Tom ve arkadaşları sahilde oturdu ve erkek çocuklarının yüzmesini izledi.
- Tom and his friends sat on the beach and watched the boys swimming.
Biz komşu ülkelerle dostane ilişkileri devam ettirmeliyiz.
- We should keep up friendly relations with neighboring countries.
Komşularınla dostane olmalısın.
- You must be friendly with your neighbors.
Eşinizle nasıl tanıştınız?
- How did you meet your partner?
Tom asla benim eşim değildi.
- Tom was never my partner.
Onunla dostça ilişkiler içindedir.
- He is on friendly terms with her.
Bana dostça bir öğüt verdi.
- He gave me a piece of friendly advice.
O benim eski içki arkadaşım.
- He's my old drinking buddy.
Acını hissediyorum, arkadaş.
- I feel your pain, buddy.
Dan, ortaklarına yalan söyledi.
- Dan lied to his associates.
Şirket birleşmeler ve diğer fırsatlar üzerinde çalışmak için 25 yeni ortak ekledi.
- The firm has added 25 new associates to work on mergers and other deals.
Tom ve arkadaşları alemlere akıp zil zurna sarhoş oldu.
- Tom and his mates went on a pub crawl and all ended up pretty drunk.
Tom yirmi altı yaşındayken hayat arkadaşı Mary'yle tanıştı.
- Tom met his life mate, Mary, at the age of twenty six.
Parayı arkadaşımla yarı yarıya paylaştım.
- I halved the money with my pal.
Mektup arkadaşın olmak istiyorum.
- I would like to be your pen pal.
Küçük çocukları kaçıran insanlar hakkında duymak kanımı kaynatıyor.
- Hearing about people kidnapping little children just makes my blood boil.
Üç küçük çocuğum var.
- I have three young kids.
Neden kankam bir geri zekalı?
- Why is my buddy an idiot?
Onun kız kardeşi ile ben iyi arkadaşlar olacağız.
- His sister and I will be good friends.
Mike ve Ken arkadaşlar.
- Mike and Ken are friends.
Sir Harold kibar bir İngiliz beyefendisi.
- Sir Harold is a fine English gentleman.
O mükemmel bir beyefendi.
- He is a perfect gentleman.
Siz çocuklar takılmak istemez misiniz?
- Don't you guys hang out?
Fransızca çalışıyor olmalıyım ama siz arkadaşlarla takılmak daha eğlenceli.
- I should be studying French, but it's more fun hanging out with you guys.
O gerçekten hoş bir arkadaş fakat ondan hoşlanmıyorum.
- He's quite a nice fellow but I don't like him.
O, güzel bir arkadaş gibi görünüyor.
- He seems to be a nice fellow.
Büyük bir hata yaptın, kardeş.
- You made a big mistake, buddy.
Tom gibi insanlarla arkadaşlık etmem.
- I don't associate with people like Tom.
Tom sadece sizinle arkadaş olmak istiyor.
- Tom just wants to be friends with you.
Kız kardeşinle arkadaş olmak istiyorum.
- I want to make friends with your sister.
Yeni başkan, sıcak ve samimi bir insandı.
- The new president was a warm and friendly man.
Ben onunla samimiyim.
- I am friendly with her.
Sanal bellek çoklu görev çekirdekleri için geliştirilmiş bir bellek yönetim tekniğidir.
- Virtual memory is a memory management technique developed for multitasking kernels.
Ben bir yönetim danışmanıyım.
- I'm a management consultant.
Dr. Hellebrandt bu mükemmel üniversitede yardımcı doçenttir.
- Dr. Hellebrandt is an associate professor in that excellent university.
O, benim iş ortağımdı.
- He was my business associate.
Tom sadece bir iş ortağı.
- Tom is just a business associate.
Biz politikacıları iki yüzlülük ile ilişkilendirmek eğilimindeyiz.
- We tend to associate politicians with hypocrisy.
Üç iştirakçi yeni bir şirket kuracak.
- The three associates will set up a new company.
Tom ve Mary yıllardır yakın arkadaş olmuşlardır.
- Tom and Mary have been bosom friends for years.
Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
- Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
Ben gençken, bir çocuğun sahip olabileceği en modern şey, bir transistör radyoydu.
- When I was young, the hippest thing a kid could own was a transistor radio.
Ben genç bir çocukken annem bana hikayeler okurdu.
- My mother used to read me stories when I was a young kid.
Hiç kimse boş mideyle vatansever olamaz.
- No man can be a patriot on an empty stomach.
Bir erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer.
- The way to a man's heart is through his stomach.
El ile sürebilir misin?
- Can you drive manual?
Bu adam benim kocam değil.
- This man is not my husband.
Onlar karı koca oldu.
- They became man and wife.
Mağazayı pek çok kişiye sordum, ancak kimse onu duymamıştı.
- I asked many persons about the store, but no one had heard of it.
Hiç kimse hatasız değildir.
- No man is without his faults.
Bütün hayvanlar, insanın dışında, yaşamın asıl işinin ondan zevk almak olduğunu biliyor.
- All animals, except man, know that the principal business of life is to enjoy it.
Ben sadece Zürih'e taşındım ve birçok şeyi yapmaktan zevk alıyorum.
- I have just moved to Zurich and enjoy doing many things.
Bay Hawk, kibar bir beyefendidir.
- Mr Hawk is a kind gentleman.
Gerçek bir beyefendi bir bayanı bekletmemeli.
- A true gentleman must not keep a lady waiting.
Vay be, bu cümle de amma tantana kopardı.
- Boy, that sentence sure caused a kerfuffle.
Konuşacak yakın arkadaşları yok.
- He has no close friends to talk with.
Tom ve Mary yakın arkadaşlardı.
- Tom and Mary used to be close friends.
Sami dostu olan itfaiyecilerle takılıyordu.
- Sami hanged out with his fellow fire fighters.
Tüm hatalarına rağmen, o iyi bir adam.
- For all his faults, he is a good fellow.
Böyle bir adamla tartışılmayacağını bilecek kadar akıllı olmalısın.
- He ought to know better than to quarrel with such a fellow.
Onunla dostça ilişkiler içindedir.
- He is on friendly terms with her.
Bir at dost bir hayvandır.
- A horse is a friendly animal.
Sen bir beyefendi ve bir bilim adamısın.
- You're a gentleman and a scholar.
Adamı örnek bir beyefendi olarak tanımladı.
- He described the man as a model gentleman.
O yerel bir kuyumcudan çaldığı bir yüzükle kız arkadaşına evlenme teklif etti.
- He proposed to his girl friend with a ring he had stolen from a local jewelry.
Polis adamın peşinde.
- The police are after the man.
Yaşlı adam duymakta zorlanıyor.
- The old man was hard of hearing.
Biz özgürlük dediğimizde onu Lincoln ile ilişkilendiriyoruz.
- When we say liberty, we associate it with Lincoln.
Biz politikacıları iki yüzlülük ile ilişkilendirmek eğilimindeyiz.
- We tend to associate politicians with hypocrisy.
Which of these phrases do you associate with the pictures?.
See.
I’m not a friend of cheap wine.
You’d better watch it, friend.
To make a function be a friend to a class, the reserved word friend precedes the function prototype.
One of the most used features of MySpace is the practice that is nicknamed friending. If you friend someone, then that person is added to your MySpace friends list, and you are added to their friends list.
Lo sluggish Knight the victors happie pray: / So fortune friends the bold .
a friend of a friend.
The police is every law abiding citizen’s friend.
Google is your friend.
The College Relationship is the hook up that turns into a “a person to hang out with,” more or less, a friend with benefits. This is a person whose company you sincerely enjoy, and you choose to spend extra time both hanging out and hooking up with, but there is no spoken commitment involved.
Stuck in the Friend Zone, said Sasha wisely, although I don't think she's dipped a toe in the Friend Zone in her life.
How my bitches been doin'?.
He looked like an innocent child, smiling, wide-eyed, his cheeks plump and rosy, defying the object of his insults to take offence. For they were insults, Guy was in no doubt about that. Leonora's brother was implying that his name was far too upper-class for its possessor.
An associate member of the club.
She associates with her coworkers on weekends.
An associate editor.
Don't boy me!.
I like the boy.''.
Dost thou call me fool, boy?.
Here, boys, heel; yes, Bobby, show the puppies how, good boy!.
Steve is a boy of 16.
That's my boy.
When the 'dipenda' (independence movement) in Belgian Congo turned violent, the white colonisators' often materially privileged black domestic boys were mistrusted and often abused as collaborators.
Boy, I wish I could go to Canada!.
Me and my boy grew up together in Southside.
The expression in Franny's 'young man,' he said, not her 'boy friend.' Why are you so out of date, Bessie? ....
Hey, buddy, I think you dropped this.
They have been buddies since they were in school.
drinking buddies.
Dude don't know what's good for him.
Pertini is being embraced as the leader of a staunch and increasingly important ally—a country that, as Reagan put it, is no fair-weather friend but instead is an indispensable partner..
The false-friend status of the phrase was lost on him.
He gave a friendly smile.
The soldier was killed by friendly fire.
Latrobe had extensive dealings with Jefferson, the most prominent gentleman-architect in the United States.
I wonder what those guys are doing with that cat?.
The dog's left foreleg was broken, poor little guy.
This guy, here, controls the current, and this guy, here, measures the voltage.
He is a fair-weather friend only and you can`t rely on him if you have a problem.
Our boat won by two lengths.
- Teknemiz iki boyla kazandı.
Tom measured the length of the board.
- Tom panonun boyunu ölçtü.
Meg is about the same height as Ken.
- Meg Ken ile yaklaşık aynı boydadır.
Tom and Mary are about the same height.
- Tom ve Mary yaklaşık aynı boydalar.
Members of the tribe settled down along the river.
- Kabile üyeleri nehir boyunca yerleşti.
The Gauls are close to the Germanic tribes.
- Galyalılar, Germen boylarına yakındır.
It's difficult to visualize four dimensions.
- Dört boyutluları görselleştirmek zordur.
What are the dimensions of the room?
- Odanın boyutları nedir?
Layla's letters revealed the extent of her racism.
- Leyla'nın mektupları onun ırkçılığının boyutlarını ortaya çıkardı.
Dan doesn't know the extent of Linda's criminal history.
- Dan, Linda'nın suç tarihinin boyutunu bilmiyor.
I am not a dwarf. I am of short stature.
- Ben cüce değilim. Kısa boyluyum.
Tom was small in stature.
- Tom boy olarak küçüktü.
I have a full-length mirror in my bedroom.
- Yatak odamda bir boy aynası var.
Tom stood in front of a full-length mirror, looking at himself.
- Tom kendisine bakarak bir boy aynasının önünde durdu.
Do you have these shoes in my size?
- Bu ayakkabılardan benim boyutumda olanından sizde var mı?
A person's heart is approximately the same size as their fist.
- Bir insanın kalbi, yaklaşık olarak yumruğuyla aynı boyuttadır.
Tom figured it would take him a full day to finish painting the garage.
- Tom garajı boyamayı bitirmenin onun bir gününü alacağını düşündü.
I wish I could figure out how to get my car painted without paying a lot of money.
- Keşke çok para ödemeden arabamı nasıl boyatacağımı bulabilsem.
... They are the number 1 cause of death in America for people aged 5-34. I saw my friend, Katherine ...
... message to your friend saying, hey, I'm out of money on my ...