O öğrenciyken, sık sık diskoya giderdi.
- When she was a student, she used to go to the disco often.
O, kahvaltısını sık sık orada yer.
- She often eats breakfast there.
Onu şarkı söylerken görüyorum ama bu sıkça değil.
- I see him singing, but this isn't often.
Mutlu çocukluğumu sıkça hatırlıyorum.
- I often remember my happy childhood.
Pazartesi günleri çoğunlukla okula geç kalır.
- She is often late for school on Mondays.
Bütünüyle sipariş edilmiş bir takıma çoğunlukla bir zincir denilir.
- A totally ordered set is often called a chain.
Peynir çoğu kez bir fareyi bir tuzağa cezbeder.
- Cheese often lures a mouse into a trap.
Çiftlik hayatından şehir hayatına geçiş çoğunlukla zordur.
- The transition from farm life to city life is often difficult.
Peynir çoğu kez bir fareyi bir tuzağa cezbeder.
- Cheese often lures a mouse into a trap.
Suç çoğu kez yoksullukla ilgilidir.
- Crime has often been related to poverty.