Hiç kimse gerçekten özgür değildir, çünkü bağımsızlıklarının kölesi olan insanlar var.
- Nobody is truly free, because there are people who are slaves of their independence.
Tom bir bağımsız yazar.
- Tom is a freelance writer.
Bu, onları bir ders kitabı için, bir uygulama için, bir araştırma projesi için, her şey için yeniden serbestçe kullanabileceğin anlamına gelir.
- This means you can reuse them freely for a textbook, for an application, for a research project, for anything!
Raftaki ilaçlar serbestçe satılabilir.
- The drugs on the shelf can be freely sold.
Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.
- All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood.
Amerika, kendisinin dünyanın en özgür ülkesi olduğundan hoşlanıyor.
- America fancies itself the world's freest nation.
Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
- Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını haizdir.
- Everyone has the right to take part in the government of his country, directly or through freely chosen representatives.
Bu sandalyeyi bedavaya aldık.
- We got this chair free.
Mike çok nazikti. Arabamı bedava tamir ettirdi.
- Mike was very kind. He got my car repaired for free.
Batı Berlin Sovyet kontrolünden muaf kalacaktı.
- West Berlin would remain free of Soviet control.
Bu eşyalar vergiden muaf.
- These goods are free of tax.
Gençken,birçok şeyi ücretsiz aldım.
- When I was young I got lots of things for free.
Linux ücretsiz bir işletim sistemidir, denemelisiniz.
- Linux is a free operating system; you should try it.
O parasını her zaman özgürce harcıyor.
- He always spends his money freely.
Sorunu özgürce tartıştık.
- We discussed the problem freely.
Onu parasız alabilirsiniz.
- You may get it free of charge.
Yazılım seks gibidir: parasız olunca daha iyidir.
- Software is like sex: it's better when it's free.
Beleşe bir dil öğrenin.
- Learn a language for free.
Onu neredeyse beleşe aldım.
- I got it practically for free.
Tom boş zamanında ne yapar?
- What does Tom do in his free time?
Cuma öğleden sonra boş musunuz?
- Are you free on Friday afternoon?
Küçük oğlan kendini polis memurundan kurtarmak için uğraştı.
- The little boy struggled to free himself from the policeman.
Tom kendini kurtarmak için mücadele etti.
- Tom struggled to free himself.
Mahkumlar serbest bırakıldı.
- The prisoners were set free.
Lincoln bütün kölelerin serbest bırakılmasını kabul etti.
- Lincoln agreed that all slaves should be freed.
Onlar köleleri özgürleştirmek için savaşmazlardı.
- They would not fight to free the slaves.
Sığırlarının serbestçe başıboş gezinmelerine izin vermemeleri teşvik edildi.
- They were encouraged not to let their cattle roam freely.
Bizim şehrimiz hava kirliliğinden uzaktır.
- Our city is free from air pollution.
Çocuklarınız uzakta olduğu için, bir sürü boş zamanınız olmalı.
- With your children away, you must have a lot of free time.
Masum bir adamı hapishaneye göndermek bir suçluyu serbest bırakmaktan daha kötüdür.
- It's worse to send an innocent man to prison than to let a criminal go free.
Sami cezaevinde rahatça dolaşabilirdi.
- Sami could move freely around the prison.
Sığırlarının serbestçe başıboş gezinmelerine izin vermemeleri teşvik edildi.
- They were encouraged not to let their cattle roam freely.
Bu, onları bir ders kitabı için, bir uygulama için, bir araştırma projesi için, her şey için yeniden serbestçe kullanabileceğin anlamına gelir.
- This means you can reuse them freely for a textbook, for an application, for a research project, for anything!
Bu eşyalar vergiden muaf.
- These goods are free of tax.
Orada Akai onlara katılır ve bu bitiş çizgisinin önünde herkese açık bir yarışma olur.
- There Akai joins them and it becomes a free-for-all in front of the finish line.
Kapım her zaman açık. İstediğin zaman ziyaret etmeye çekinme.
- My door is always open. Feel free to visit when you want.
Sami cezaevinde rahatça dolaşabilirdi.
- Sami could move freely around the prison.
Telefonu kullanabilir miyim? Lütfen rahat olun.
- May I use the phone? Please feel free.
Giriş ücreti 6 £ ama Pazar günleri ücretsiz.
- The admission costs six euros but on Sundays it's free.
Linux ücretsiz bir işletim sistemidir, denemelisiniz.
- Linux is a free operating system; you should try it.
The free group on three generators.
The drain was free.
z is the free variable in \forall x\exists y:xy=z.
Go sit on this chair, it's free.
Furthermore, the free anterior margin of the lobule is arched toward the lobe and is often involute.
OpenOffice.org is free software.
All drinks are free.
He was given free rein to do whatever he wanted.
a free man.
Whether deserved or not, the free gave Cresswell the chance to cover himself in glory with a shot on goal after the siren.
We had a wholesome, filling meal, free of meat.
I got this bike free.
I will freely help you.
... always what will set you free. ...
... free time. >>Taylor Swift: Oh, mostly history. I'm obsessed ...