Apartmanında tek başına olduğunda, bağımsız hissedersin. Odanda tek başına olduğunda, özgür hissedersin. Yatağında tek başına olduğunda, yalnız hissedersin.
- When you're alone in your apartment, you feel independent. When you're alone in your room, you feel free. When you're alone in your bed, you feel lonely.
Tom bir bağımsız yazar.
- Tom is a freelance writer.
Bu, onları bir ders kitabı için, bir uygulama için, bir araştırma projesi için, her şey için yeniden serbestçe kullanabileceğin anlamına gelir.
- This means you can reuse them freely for a textbook, for an application, for a research project, for anything!
Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını haizdir.
- Everyone has the right to take part in the government of his country, directly or through freely chosen representatives.
Amerika, kendisinin dünyanın en özgür ülkesi olduğundan hoşlanıyor.
- America fancies itself the world's freest nation.
Yaşlılar, Usenet günlerinde internetin daha özgür olduğunu iddia edebilirler.
- Old-timers might argue the Internet was freest during the Usenet days.
Her şahıs saldırısız toplanma ve dernek kurma ve derneğe katılma serbestisine maliktir.
- Everyone has the right to freedom of peaceful assembly and association.
Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
- Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
Yanında iki kutu bedava ayakkabı cilası ile birlikte onlar sadece 50 dolar.
- They're only $50 with two cans of shoe polish free of charge.
Bedavaya bir dil öğrenin.
- Learn a language for free.
Batı Berlin Sovyet kontrolünden muaf kalacaktı.
- West Berlin would remain free of Soviet control.
Bu eşyalar vergiden muaf.
- These goods are free of tax.
Ben bu CD çaları ücretsiz aldım.
- I got this CD player for free.
Gençken,birçok şeyi ücretsiz aldım.
- When I was young I got lots of things for free.
Japonya'da hükümeti özgürce eleştirebiliriz.
- In Japan we may criticize the government freely.
Sorunu özgürce tartıştık.
- We discussed the problem freely.
Yeni davranış kurallarını ihlâl etmekten yakalanan gençler seyahat özgürlüğü haklarını kaybedecekler, ve bu hakkı geri almak için parasız toplum işini tamamlamak zorunda kalacaklar.
- Youths who are caught violating the new rules on behaviour will lose their right to free travel, and will have to complete unpaid community work to earn it back.
Onu parasız alabilirsiniz.
- You may get it free of charge.
Bu beleş bir gazetedir.
- This is a free newspaper.
Buralarda beleşçi istemeyiz.
- We don't want any freeloaders around here.
Ben boş olsam, onun davetini kabul ederim.
- If I were free, I would accept his invitation.
Yarın boş olup olmadığını bilmek istiyorum.
- I want to know if you'll be free tomorrow.
Tom kendini kurtarmak için mücadele etti.
- Tom struggled to free himself.
Küçük oğlan kendini polis memurundan kurtarmak için uğraştı.
- The little boy struggled to free himself from the policeman.
Lincoln bütün kölelerin serbest bırakılmasını kabul etti.
- Lincoln agreed that all slaves should be freed.
Tutuklu serbest bırakıldı.
- The prisoner was given his freedom.
Onlar köleleri özgürleştirmek için savaşmazlardı.
- They would not fight to free the slaves.
Sığırlarının serbestçe başıboş gezinmelerine izin vermemeleri teşvik edildi.
- They were encouraged not to let their cattle roam freely.
Bizim şehrimiz hava kirliliğinden uzaktır.
- Our city is free from air pollution.
Kompozisyonun tüm dil bilgisi hatalarından uzak.
- Your composition is free from all grammatical mistakes.
Masum bir adamı hapishaneye göndermek bir suçluyu serbest bırakmaktan daha kötüdür.
- It's worse to send an innocent man to prison than to let a criminal go free.
Sami cezaevinde rahatça dolaşabilirdi.
- Sami could move freely around the prison.
Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
- Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
Sığırlarının serbestçe başıboş gezinmelerine izin vermemeleri teşvik edildi.
- They were encouraged not to let their cattle roam freely.
Bu eşyalar vergiden muaf.
- These goods are free of tax.
Kapım her zaman açık. İstediğin zaman ziyaret etmeye çekinme.
- My door is always open. Feel free to visit when you want.
Orada Akai onlara katılır ve bu bitiş çizgisinin önünde herkese açık bir yarışma olur.
- There Akai joins them and it becomes a free-for-all in front of the finish line.
Telefonu kullanabilir miyim? Lütfen rahat olun.
- May I use the phone? Please feel free.
Sami cezaevinde rahatça dolaşabilirdi.
- Sami could move freely around the prison.
Ben bu CD çaları ücretsiz aldım.
- I got this CD player for free.
Onu ücretsiz alabilirsin.
- You can get it for free.
The free group on three generators.
The drain was free.
z is the free variable in \forall x\exists y:xy=z.
Go sit on this chair, it's free.
Furthermore, the free anterior margin of the lobule is arched toward the lobe and is often involute.
OpenOffice.org is free software.
All drinks are free.
He was given free rein to do whatever he wanted.
a free man.
Whether deserved or not, the free gave Cresswell the chance to cover himself in glory with a shot on goal after the siren.
We had a wholesome, filling meal, free of meat.
I got this bike free.
I will freely help you.
... cost of almost anything. As a matter of fact, free people and free enterprises trying to ...
... involving free speech. ...