Tom bir bağımsız yazar.
- Tom is a freelance writer.
Apartmanında tek başına olduğunda, bağımsız hissedersin. Odanda tek başına olduğunda, özgür hissedersin. Yatağında tek başına olduğunda, yalnız hissedersin.
- When you're alone in your apartment, you feel independent. When you're alone in your room, you feel free. When you're alone in your bed, you feel lonely.
Raftaki ilaçlar serbestçe satılabilir.
- The drugs on the shelf can be freely sold.
Sığırlarının serbestçe başıboş gezinmelerine izin vermemeleri teşvik edildi.
- They were encouraged not to let their cattle roam freely.
Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.
- All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood.
Herkes katkıda bulunmakta özgürdür.
- Everyone is free to contribute.
Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını haizdir.
- Everyone has the right to take part in the government of his country, directly or through freely chosen representatives.
Her şahıs saldırısız toplanma ve dernek kurma ve derneğe katılma serbestisine maliktir.
- Everyone has the right to freedom of peaceful assembly and association.
Bu sandalyeyi bedavaya aldık.
- We got this chair free.
Yanında iki kutu bedava ayakkabı cilası ile birlikte onlar sadece 50 dolar.
- They're only $50 with two cans of shoe polish free of charge.
Batı Berlin Sovyet kontrolünden muaf kalacaktı.
- West Berlin would remain free of Soviet control.
Bu eşyalar vergiden muaf.
- These goods are free of tax.
Onu ücretsiz alabilirsin.
- You can get it for free.
Linux ücretsiz bir işletim sistemidir, denemelisiniz.
- Linux is a free operating system; you should try it.
Japonya'da hükümeti özgürce eleştirebiliriz.
- In Japan we may criticize the government freely.
Sorunu özgürce tartıştık.
- We discussed the problem freely.
Yeni davranış kurallarını ihlâl etmekten yakalanan gençler seyahat özgürlüğü haklarını kaybedecekler, ve bu hakkı geri almak için parasız toplum işini tamamlamak zorunda kalacaklar.
- Youths who are caught violating the new rules on behaviour will lose their right to free travel, and will have to complete unpaid community work to earn it back.
Yazılım seks gibidir: parasız olunca daha iyidir.
- Software is like sex: it's better when it's free.
Buralarda beleşçi istemeyiz.
- We don't want any freeloaders around here.
Onu neredeyse beleşe aldım.
- I got it practically for free.
Yarın boş olup olmadığını bilmek istiyorum.
- I want to know if you'll be free tomorrow.
Cuma öğleden sonra boş musunuz?
- Are you free on Friday afternoon?
Tom kendini kurtarmak için mücadele etti.
- Tom struggled to free himself.
Küçük oğlan kendini polis memurundan kurtarmak için uğraştı.
- The little boy struggled to free himself from the policeman.
Lincoln köleleri serbest bıraktı.
- Lincoln set the slaves free.
Tutuklu serbest bırakıldı.
- The prisoner was given his freedom.
Onlar köleleri özgürleştirmek için savaşmazlardı.
- They would not fight to free the slaves.
Sığırlarının serbestçe başıboş gezinmelerine izin vermemeleri teşvik edildi.
- They were encouraged not to let their cattle roam freely.
Kompozisyonun tüm dil bilgisi hatalarından uzak.
- Your composition is free from all grammatical mistakes.
Çocuklarınız uzakta olduğu için, bir sürü boş zamanınız olmalı.
- With your children away, you must have a lot of free time.
Masum bir adamı hapishaneye göndermek bir suçluyu serbest bırakmaktan daha kötüdür.
- It's worse to send an innocent man to prison than to let a criminal go free.
Sami cezaevinde rahatça dolaşabilirdi.
- Sami could move freely around the prison.
Sığırlarının serbestçe başıboş gezinmelerine izin vermemeleri teşvik edildi.
- They were encouraged not to let their cattle roam freely.
Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
- Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
Bu eşyalar vergiden muaf.
- These goods are free of tax.
Kapım her zaman açık. İstediğin zaman ziyaret etmeye çekinme.
- My door is always open. Feel free to visit when you want.
Orada Akai onlara katılır ve bu bitiş çizgisinin önünde herkese açık bir yarışma olur.
- There Akai joins them and it becomes a free-for-all in front of the finish line.
Sami cezaevinde rahatça dolaşabilirdi.
- Sami could move freely around the prison.
Telefonu kullanabilir miyim? Lütfen rahat olun.
- May I use the phone? Please feel free.
Linux ücretsiz bir işletim sistemidir, denemelisiniz.
- Linux is a free operating system; you should try it.
Onu ücretsiz alabilirsin.
- You can get it for free.
The free group on three generators.
The drain was free.
z is the free variable in \forall x\exists y:xy=z.
Go sit on this chair, it's free.
Furthermore, the free anterior margin of the lobule is arched toward the lobe and is often involute.
OpenOffice.org is free software.
All drinks are free.
He was given free rein to do whatever he wanted.
a free man.
Whether deserved or not, the free gave Cresswell the chance to cover himself in glory with a shot on goal after the siren.
We had a wholesome, filling meal, free of meat.
I got this bike free.
I will freely help you.
... often gluten free sort of diet. ...
... involving free speech. ...