Onun paltosu yıpranmış.
- His overcoat is worn out.
Benim ayakkabılar yıpranmış.
- My shoes are worn out.
Deri ceketin dirsekleri aşınmış.
- The leather jacket has worn out at the elbows.
Deri ceket dirsekten aşınmış.
- The leather jacket has worn out at the elbow.
Delik çoraplarımı giydim.
- I've worn holes in my socks.
Sally yeni bir elbise satın aldı fakat henüz giymedi.
- Sally has bought a new dress, but she hasn't worn it yet.
Karısı, çocuklara baktıktan sonra bitkin düşmüş.
- His wife is worn out after looking after the children.
Tom tamamen bitkindi.
- Tom was all worn out.
O, eve vardığında yorgundu.
- He was worn out when he got home.
Onu yıpranmış eski ve yorgun buldum.
- I found him worn out, old, and tired.