Açıkçası, bir hata yaptın.
- Frankly speaking, you made a mistake.
Açıkça konuşmak gerekirse, o güvenilmez biri.
- Frankly speaking, he is untrustworthy.
Biz oldukça samimi olarak konuştuk.
- We talked quite frankly.
O, samimi olarak suçunu itiraf etti.
- She frankly admitted her guilt.
Açıkçası, onun konuşmaları her zaman sıkıcı.
- Frankly speaking, his speeches are always dull.
Açıkçası, bir hata yaptın.
- Frankly speaking, you made a mistake.
Dürüstçe mi konuşuyorsun?
- Are you speaking frankly?
Dürüstçe konuşulursa, o güvenilmez bir adamdır.
- Frankly speaking, he is an unreliable man.
Biz oldukça samimi olarak konuştuk.
- We talked quite frankly.
O, samimi olarak suçunu itiraf etti.
- She frankly admitted her guilt.
Son zamanlarda o öğrenci sınıf disiplinini bozuyor. Doğruyu söylemek gerekirse bu benim canımı sıkmaya başladı.
- Lately that student has been disruptive in class. Honestly it's beginning to worry me.
Dürüst olmak gerekirse bu aslında iyi ücretli bir iş değil.
- Honestly, this is not a really well-paying job.
Aslında ben de gitmek istiyorum.
- Honestly, I would also like to go.
Dürüstçe, saat kaça kadar yatmayı planlıyorsun? Zaten öğle oldu.
- Honestly, what time do you plan to sleep until? It's already noon!
Hiç evlenmek istemediğini bana dürüstçe söylüyor musun?
- Are you honestly telling me you never want to get married?
O benim en sevdiğim kitabım. Gerçekten okunmaya değer.
- That's my favorite book! Honestly! The book is worth reading.
Doğrusu, seni gerçekten seviyorum.
- Honestly, I really like you.
Doğrusu, canım, vız gelir tırıs gider.
- Frankly, my dear, I don't give a damn.
Dürüst olarak, onun ben olmadığını söyleyebilirim.
- I can honestly say it wasn't me.
Bunu yapabileceğimizi dürüst olarak düşünebiliyor musun?
- Do you honestly think we can do this?
Doğrusu, seni gerçekten seviyorum.
- Honestly, I really like you.
Doğrusu, endişelenecek bir şey yok.
- Honestly, there's nothing to worry about.
Tom'un gerçeği söylediğine sahiden inanıyor musun?
- Do you honestly believe Tom is telling the truth?
Honestly, I didn't believe a word she said.
Simply, he just fired you.
Truthfully, I didn't suspect a thing.
Frankly, my dear, I don't give a damn.
... I think it's not just an economic issue. I think it's a moral issue. I think it's, frankly, ...
... be a treaty that's long--that dates, frankly, all the way back, the original idea for it, ...