Let's get our photograph taken.
- Fotoğrafımızı çektirelim.
A photographer took a photograph of my house.
- Bir fotoğrafçı, benim evimin bir fotoğrafını çekti.
You look great in these photos.
- Bu fotoğraflarda mükemmel görünüyorsun.
In retrospect, maybe I shouldn't have posted that photo in my blog.
- Geriye dönüp bakıldığında, belki de o fotoğrafı benim bloğa koymamalıydım.
Photography is writing with light.
- Fotoğrafçılık ışık ile yazı yazmaktır.
You should take photography lessons in order to be a photographer.
- Fotoğrafçı olmak için fotoğrafçılık dersleri alman gerekir.
That's the worst mug shot I've ever seen.
- O şimdiye kadar gördüğüm en kötü vesikalık fotoğraf.
Some photos were printed in black and white.
- Bazı fotoğraflar siyah-beyaz basıldı.
She showed me the snaps which she had taken during her journey.
- Bana yolculuğu sırasında çektiği fotoğrafları gösterdi.
Tom took a few snapshots.
- Tom birkaç enstantane fotoğraf çekti.
I enjoy taking pictures.
- Ben fotoğraf çekmekten hoşlanıyorum.
He likes taking pictures.
- Fotoğraf çekmeyi seviyor.
Tom bought a new camera last month.
- Tom geçen ay yeni bir fotoğraf makinesi aldı.
Tom bought his camera for less than I paid for mine.
- Tom fotoğraf makinesini benimki için ödediğimden daha azına satın aldı.
Tom took a few snapshots.
- Tom birkaç enstantane fotoğraf çekti.
Don't expose photos to the sun.
- Fotoğrafları güneşe maruz bırakmayın.
Tom spent the whole evening searching the Web for photos of famous people.
- Tom bütün akşamı ünlü kişlerin fotoğrafları için Web'i araştırmakla geçirdi.
I'm going to buy a camera for my daughter.
- Kızım için yeni bir fotoğraf makinası alacağım.
Smile at the camera, please!
- Fotoğraf makinasına gülümseyin lütfen!
That's the worst mug shot I've ever seen.
- O şimdiye kadar gördüğüm en kötü vesikalık fotoğraf.
O resimlerle oynanmış.
- O fotoğraflar tahrif edilmiş.