Bir yabancı onun yanına yaklaştı ve saati sordu.
- A stranger came up to her and asked her the time.
O onun yanına gitti ve tokalaştı.
- He went up to her and they shook hands.
Noele kadar bir araba almak için yeterli para biriktirmeliydim.
- I ought to have enough money saved up to buy a car by Christmas.
Oldukça yeterli olduğumu hissetmiyorum.
- I am not feeling quite up to par.
Tom işe uygun olduğunu düşünmüyor.
- Tom doesn't think he is up to the job.
Onun işi standartlara uygun değil.
- His work is not up to standard.
O, dosdoğru bana doğru geldi.
- He came straight up to me.
Bir polis ona doğru geldi.
- A policeman came up to him.
It’s up to you whether to get the blue one or the red one.