Sivrisinekler varoluşumun felaketidir.
- Mosquitoes are the bane of my existence.
Kahve bir kızın ilk buluşmasındaki öpücük kadar sıcak, o gece kızın kucağı kadar yumuşak ve annesinin kızı bulduğu zaman ettiği küfürler kadar siyah olmalıdır.
- The coffee has got to be as hot as a girl's kiss on the first date, as sweet as those nights in her arms, and as dark as the curse of her mother when she finds out.
Çince nasıl küfür edileceğini bilir.
- He knows how to curse in Chinese.
Sözünü unuttuğu için onu lanetledi.
- She cursed him for forgetting his promise.
Cadı zavallı küçük kızı lanetledi.
- The witch cursed the poor little girl.
Sivrisinekler varoluşumun felaketidir.
- Mosquitoes are the bane of my existence.
She speaks five foreign languages, but when she wants to curse she speaks in her mother tongue.
- Sie spricht fünf Sprachen, aber zum Fluchen bedient sie sich ihrer Muttersprache.
Wisdom is a curse when wisdom does nothing for the man who has it.
- Weisheit ist ein Fluch, wenn Weisheit nichts für den Menschen tut, der sie besitzt.