Tom bütün günü çatıdaki sızıntıyı tamir etmek için uğraşarak geçirdi.
- Tom spent all day trying to fix the leak in the roof.
Arabayı tamir etmek kaça mal olacak?
- How much will it cost to fix the car?
Bunu onarmak 300 dolara mal olacak.
- It'll cost $300 to fix it.
Hâlâ çamaşır makinesini onarmak zorundayım.
- I still have to fix the washing machine.
Onu düzeltmek Tom'un sadece beş dakikasını aldı.
- It only took Tom a few minutes to fix that.
Tom onu düzeltmek için ne zaman uğruyor?
- When's Tom coming over to fix that?
Sana iyi bir yemek hazırlamak için geldim.
- I came to fix you a decent meal.
Eğer benim tavsiyemi dinleseydin böyle bir çıkmaz içinde olmazdın.
- If you had followed my advice, you wouldn't be in such a fix now.
Kendimi korkunç bir çıkmazda buldum.
- I found myself in a terrible fix.
Onlar tabelayı duvara tutturdular.
- They fixed the sign to the wall.
Düzeltilmesi gereken bir şey gördün mü?
- Did you see anything that needs to be fixed?
Artık sorunun ne olduğunu bildiğinize göre onu düzeltmenin ne kadar zaman alacağını düşünüyorsunuz?
- Now that you know what the problem is, how long do you think it'll take to fix it?
Ben sesi nasıl düzeltebilirim?
- How do I fix the volume?
Sami daha az pahalı bir onarım önerdi.
- Sami suggested a less expensive fix.
Geçici olarak tamir edebilir misin?
- Can you fix it temporarily?
Mümkün olduğunca kısa sürede onu tamir etmesi için birini gönderir misin?
- Will you send someone to fix it as soon as possible?
Çalışmak için burada olmak yerine onun burada sadece kalıcı bir fikstür olduğunu anlarsın.
- Instead of being here to work, you get the sense that he's simply a permanent fixture here.
Bunu düzeltmek imkansız.
- It's impossible to fix.
Artık sorunun ne olduğunu bildiğine göre onu düzeltmenin ne kadar zaman alacağını düşünüyorsun?
- Now that you know what the problem is, how long do you think it'll take to fix it?
Biz fiyatı 15 dolarda sabitledik.
- We fixed the price at $15.
Faiz oranları %5'te sabitlendi.
- Interest rates have been fixed at 5%.
Tom ısıtıcıyı onarabilir.
- Tom can fix the heater.
Saatimin onarılması gerekiyor.
- My clock needs to be fixed.
That heater will start a fire if you don't fix it.
That plumber's fix is much better than the first one's.
It rained before we repaired the roof, and were we in a fix!.
A majority of voters believed the election was fixed in favor of the incumbent.
She fixed dinner for the kids.
He got caught breaking into lockers, so a couple of guys fixed him after work.
Just one fix! -Alain Jourgensen.
We have a fix on your location.
A leech can fix itself to your skin without you feeling it.
He fixed me with a sickly grin, and said, I told you it wouldn't work!.
She's fixed on the idea of becoming a doctor.
Rover stopped digging under the fence after we had the vet fix him.