Bu seminer Japon firmalarından üst düzey pazarlama liderlerini hedef alacaktır.
- This seminar will target senior marketing leaders from Japanese firms.
Sanayideki büyük firmalar kontrolü ellerinde tutarlar.
- The large firms in the industry call all the shots.
O, dalı sıkıca tuttu.
- He held on firmly to the branch.
O kolunu sıkıca kavradı.
- He clutched her arm firmly.
Firma, yüksek kaliteli ürünleriyle bilinmektedir.
- The firm is known for its high-quality products.
Pazarın daha zengin sektörü için çok sayıda firma yarışıyor.
- Many firms are competing for the wealthier segment of the market.
Hükümet programa katılan firmalara faizsiz kredi sağlayacak.
- The government will provide interest-free loans to firms that participate in the program.
Geçen yaz, sonunda on iki yıl önce katılmış olduğum firmadan ayrıldım.
- Last summer, I finally left the firm that I had joined twelve years before.
Şirket ile yakından ilişkilidir.
- She is closely associated with the firm.
Şirketin iflas edeceği hakkında dolaşan bir söylenti var.
- There's a rumor in the air that the firm is going into bankruptcy.
Ben işkenceye kesin olarak karşıyım.
- I'm firmly opposed to corporal punishment.
Ben buna kesin bir biçimde karşıyım.
- I'm firmly opposed to this.
Sıkı bir tokalaşmayla ayrıldılar.
- They parted with a firm handshake.
O büyük bir firma tarafından bir katib olarak alınmıştır.
- He was taken on by a large firm as a clerk.
Bizim dostluğumuz güçlü kaldı.
- Our friendship remained firm.
Tom işini kaybetti. Çünkü firma bir robotun onun işini daha iyi yapabildiği sonucuna vardı.
- Tom lost his job because the firm decided that a robot could do his job better.
Bir inşaat şirketinde on beş yıldan sonra, Bill Pearson'a sorumlu bölge müdürü pozisyonu verildi.
- After fifteen years at a building firm, Bill Pearson was given the responsible position of area manager.
O, elimi sıkıca tuttu ve bıraktı.
- He held my hand firmly and left.
Dudaklarını sıkıca birbirine bastırdı.
- She pressed her lips firmly together.
İlk kez, onunla pek sıkı değildi.
- The first time, she wasn't very firm with him.
Anne kararlı bir şekilde Gilbert Blythe'ı asla affetmeyeceğim dedi.
- I shall never forgive Gilbert Blythe, said Anne firmly.
Onun sağlam bir inancı var.
- He has a firm belief.
Tanrısına sağlam bir inancı vardı.
- He had a firm belief in his God.
Senin sıranın geleceğinden eminim.
- I firmly believe that your time will come.
... for firms is that people are generally smart, and they generally want to do their jobs, ...