Çoğu bilim adamı, onun bulgusunun birazını düşünür.
- Most scientists think little of his finding.
O bulgular benim kendi gözlemlerimle eşleşiyor.
- Those findings match my own observations.
Onun bürosunu bulmak kolaydı.
- Finding his office was easy.
Onun bürosunu bulmak kolaydı.
- Finding her office was easy.
Hangisini alacağımıza karar vermeyi zor buluyoruz.
- We're finding it difficult deciding on which one to buy.
Hangisini alacağıma karar vermeyi zor buluyorum.
- I'm finding it difficult deciding on which one to buy.
Onun iş bulma şansı yoktu.
- He had no luck in finding work.
Onun bürosunu bulmak kolaydı.
- Finding his office was easy.
Onun bürosunu bulmak kolaydı.
- Finding his office was easy.
Onun ofisini bulmak kolaydı.
- It was easy to find his office.
O ben onun hakkında öğrenmeden bilgisayarımı kullanmaya çalıştı.
- He tried to use my computer without my finding out about it.
Biri fark etmeden onu nasıl başardığını anlamaya çalışıyorum.
- I'm trying to figure out how you managed to do that without anyone finding out.
Biri fark etmeden onu nasıl başardığını anlamaya çalışıyorum.
- I'm trying to figure out how you managed to do that without anyone finding out.
Onun ofisini bulmak kolaydı.
- It was easy to find his office.
Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
- After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
O eski kitap gerçek bir keşiftir.
- That old book is a real find.
Sonunda gerçekten tatmin edici bir sonuç bulmak mümkündü.
- Eventually it was possible to find a really satisfactory solution.
Sonuçta herkesin öğreneceğini sen her zaman biliyordun.
- You've always known that eventually everyone would find out.
Tom'u buluncaya kadar aramaktan vazgeçmeyeceğim.
- I'm not going to stop looking until I find Tom.
Mutluluğu aramak seni sadece mutsuz eder.
- Trying to find happiness only makes you unhappy.
Bütün yolu sadece onun evden uzakta olduğunu anlamak için yürüdüm.
- I went all the way to see her only to find her away from home.
Onun ne söylediğini anlamakta zorlanıyorum.
- I find it difficult to understand what he is saying.
Nagoya çevresinde birinin yolunu bulması çok basittir. Tek yapmanız gereken işaretlere bakmak.
- Finding one's way around Nagoya is very simple. All you do is look at the signs.
Fadıl'ın, çocuklarına bakmak için bir iş bulması gerekiyordu.
- Fadil needed to find a job to support his children.
İşte raporumuzun bulguları.
- Here are the findings of our report.
Tom bulgularını yeni yayınladı.
- Tom has just published his findings.
Benim bulgularım durumun böyle olmadığını gösteriyor.
- My findings suggest that that is not the case.
Tom'un bulgularımı tasdik etmesini istedim.
- I asked Tom to confirm my findings.
Kahve bir kızın ilk buluşmasındaki öpücük kadar sıcak, o gece kızın kucağı kadar yumuşak ve annesinin kızı bulduğu zaman ettiği küfürler kadar siyah olmalıdır.
- The coffee has got to be as hot as a girl's kiss on the first date, as sweet as those nights in her arms, and as dark as the curse of her mother when she finds out.
En yakın mağazayı nerede bulabilirsin?
- Where can you find the closest store?
Onun görünümünü çekici bulurum.
- I find her appearance attractive.
I find your argument unsatisfactory.
I found my car keys -- they were under the couch.
The jury finds for the defendant.
... available, more difficulty in finding things that are ...
... a PET scan any again this it's finding somewhere else ...