Büyümüştüm, ama karanlıktan korkmaktan vazgeçmedim
- I grew up, but I have not stopped fearing the dark.
Edward'ı öldürme; korkmak iyidir.
- Do not kill Edward; it is good to fear.
Bu kulüp korkunç şekilde sıkıcıdır. Dans alanı boş ve sigara içme verandası tıka basa doludur.
- This club is fearfully dull. The dance floor is empty and the smoking patio is packed.
Kilo alacağı korkusuyla diyet yapıyor.
- She is on a diet for fear that she will put on weight.
Sadece bir aptal denizden korkmaz.
- Only a fool doesn't fear the sea.
Öyle korkmana gerek yok.
- You need not have such fear.
O, köpeğin korkusundan giremedi.
- That boy could not enter for fear of the dog.
Kilo alacağı korkusuyla diyet yapıyor.
- She is on a diet for fear that she will put on weight.
Tom'un hastalığı ne kadar ciddi? En kötü ihtimalmiş gibi endişelenmeliyiz.
- How serious is Tom's sickness? - We should fear the worst.
Tom'un güvenliği için endişe ediyorum.
- I fear for Tom's safety.
Korkacak bir şeyin yok, korkunun kendisi hariç.
- You have nothing to fear but fear itself.
Korkunun bir anlamı vardı.
- There was a sense of fear.
I fear I have bad news for you: your husband has died.
I fear the worst will happen.
People who fear God can be found in Christian churches.
I have a fear of ants.
Be God,’ sayde Sir Gawayne, ‘his grevys me but lytyll; yet shalt thou nat feare me for all thy grete wordis.