Definition von fazla fazla im Türkisch Englisch wörterbuch
- bountifully
- {a} liberally, freely
- in a bountiful manner
- abundantly, plentifully, amply, profusely
- daha fazla
- more
A quartet has one more member than a trio.
- Bir dörtlü, bir üçlüden bir üye daha fazladır.
We've got a lot more than just biceps in our arms, Per.
- Kollarımızdaki pazularımızdan çok daha fazlasına sahibiz,Per.
- fazla
- surplus
I bought a backpack at the army surplus store.
- Ordu fazlası mağazasında bir sırt çantası aldım.
That country has a trade surplus. It exports more than it imports.
- O ülkenin ticaret fazlası var. O, ithalatından çok ihracat yapıyor.
- fazla para çekmek
- overdraw
- fazla ısıtmak
- overheat
- çok fazla
- too much
If you eat too much you will become fat.
- Çok fazla yersen şişmanlarsın.
You must not eat too much ice-cream and spaghetti.
- Çok fazla dondurma ve spagetti yememelisin.
- fazla
- much
Too much drinking will make you sick.
- Çok fazla içmek seni hasta edecek.
You must not eat too much ice-cream and spaghetti.
- Çok fazla dondurma ve spagetti yememelisin.
- fazla
- over
Although rainforests make up only two percent of the earth's surface, over half the world's wild plant, animal and insect species live there.
- Yağmur ormanlarının, dünya yüzeyinin sadece yüzde ikisini kaplamasına rağmen; vahşi bitki, hayvan ve bitki türlerinin yarısından fazlası orada yaşar.
It took me more than one month to get over my cold.
- Soğuk algınlığımı atlatmam bir aydan daha fazla zamanımı aldı.
- birden fazla anlama gelen
- ambiguity
- fazla
- too, heartily; too much, too many; spare, extra; excessive 5.superfluous; surplus
- daha fazla
- further
Please make an appointment to come in and discuss this further.
- İçeriye girmek ve bunu daha fazla görüşmek için bir randevu al lütfen.
That absolves me from further responsibility.
- O, beni daha fazla sorumluluktan kurtarıyor.
- birden fazla anlama gelme
- ambiguity
- daha fazla
- any more
Let's take a short rest here. My legs are tired and I can't walk any more.
- Burada kısa süre dinlenelim. Bacaklarım yorgun ve ben daha fazla yürüyemiyorum.
I didn't want to spend any more time trying to convince Tom to study French.
- Tom'u Fransızca çalışmaya ikna etmeye çalışmak için daha fazla zaman harcamak istemedim.
- fazla
- too
I have too much homework today.
- Bugün, çok fazla ödevim var.
If you eat too much you will become fat.
- Çok fazla yersen şişmanlarsın.
- daha da fazla olma
- deal
- daha fazla oturmak
- outsit
- en fazla
- utmost
- en fazla
- highest
- fazla demlenmiş
- stewed
- fazla değer vermek
- over estimate
- fazla çalışma
- overwork
He is tired from overwork.
- O, fazla çalışmaktan dolayı yorgundur.
He died from overwork.
- O, fazla çalışmaktan öldü.
- herşeyden fazla
- above all
- çok daha fazla
- much more
- -e fazla yük yüklemek
- overload
- biraz daha fazla
- a bit more
- birden fazla anlama gelebilen
- ambiguous
- birden fazla boşluk
- (Bilgisayar) multiple spaces
- birden fazla hedef
- (Avcılık) multiple targets
- birden fazla organı etkileyen
- multiple
- birden fazla sayfa
- (Bilgisayar) multiple pages
- birden fazla sinyalin
- synchronization
- daha fazla
- above
Phenolphthalein will turn fuchsia in the presence of a base with a pH of or above 10.0 and will remain colorless in the presence of a solution with a pH of or below 8.2.
- Fenolftalein, 10.0 ya da daha fazla bir pH'a sahip olan bir baz varlığında parlak mora dönüşecektir ve 8.2 ya da daha az bir pH değerine sahip bir çözeltinin varlığında renksiz kalacaktır.
- daha fazla
- no longer
We're no longer in danger.
- Daha fazla tehlikede değiliz.
Tom can no longer afford to live in the style he is accustomed to.
- Tom alışkın olduğu şekilde daha fazla yaşamayı göze alamaz.
- daha fazla
- more than
She earns more than she spends.
- O harcadığından daha fazla para kazanıyor.
Tatoeba: Because a language is more than the sum of its words.
- Tatoeba: Çünkü bir dil sözcüklerinin toplamından daha fazladır.
- daha fazla
- the more the more
- daha fazla
- farther
I was too tired to walk any farther.
- Daha fazla yürüyemeyecek kadar çok yorgundum.
- daha fazla
- any longer
I couldn't put up with that noise any longer.
- O gürültüye daha fazla dayanamadım.
I can't stand his arrogance any longer.
- Onun küstahlığına daha fazla dayanamam.
- daha fazla
- beyond
The patient was quite beyond help, so that the doctors could do no more.
- Hasta yardım almanın ötesindeydi, onun için doktorlar daha fazlasını yapamadı.
- daha fazla bilgi
- (Bilgisayar) more info
- daha fazla bilgi
- further information
- daha fazla bilgi
- (Bilgisayar) more infomation
- daha fazla bilgi
- (Bilgisayar) more
- daha fazla bilgi için
- for more information
- daha fazla bulanık
- (Bilgisayar) blur more
- daha fazla bulanıklaştır
- (Bilgisayar) blur more
- daha fazla destek
- further assistance
- daha fazla değil
- no more
- daha fazla değil
- no longer
- daha fazla yardım
- further assistance
- daha fazla yardım için
- (Bilgisayar) please contact
- daha fazla yardım için
- for further assistance
- daha fazla üretkenlik
- (Bilgisayar) get more done
- en fazla
- at (the) most
- en fazla
- max
This truck has a maximum load of 5 tons.
- Bu kamyon en fazla 5 ton yük taşıma kapasitesine sahip.
The bus can carry a maximum of forty people.
- Otobüs en fazla kırk kişi taşıyabilir.
- en fazla
- at the (very) outside
- en fazla uzunluk
- (Bilgisayar) maximum length
- fazla
- to spare
We have more than enough time to spare.
- Harcamak için gereğinden fazla zamanımız var.
- fazla
- far
More than 75% of farms raised pigs and milk cows.
- Çiftliklerin %75'inden fazlası domuz ve süt ineği yetiştirdi.
He drinks far too much beer.
- O çok fazla bira içer.
- fazla
- ex
- fazla
- playtime
- fazla
- redundant
Soldiers currently in theatre will not be made redundant.
- Şu an tiyatrodaki askerler ihtiyaç fazlası yapılmayacaklar.
- fazla
- (Havacılık) safety valve
- fazla
- oversupplied
- fazla
- considerable
- fazla yük
- excess load
- fazla yük
- overweight
- fazla yüklemek
- over-charge
- fazla ödeme
- (Askeri) overpay
- gereğinden fazla
- over
They said I'm overqualified for that job.
- Bu iş için gereğinden fazla kalifiye olduğumu söylediler.
You're overqualified for this job.
- Sen bu iş için gereğinden fazla niteliklisin.
- fazla
- spare
We have more than enough time to spare.
- Harcamak için gereğinden fazla zamanımız var.
Why do you spend most of your spare time with Tatoeba?
- Tatoeba ile benimle harcadığından daha fazla zaman harcamayı tercih edersin.
- geveze, fazla konuşan
- talkative, more talk
- yarıdan fazla
- More than half
- çok fazla
- very much, so much, too much (uncountable = sayılamayan nesneler için), too many, very many, so many (countable = sayılabilen nesneler için)
- Fazla Savunma Malzemesi
- (Askeri) Excess Defense Articles
- Fazla mal göz çıkarmaz
- Store is no sore
- alkalisi fazla
- alkalescent
- artık/fazla mal göz çıkarmaz
- (Atasözü) A little extra does no harm
- biraz fazla
- it's a bit much
- birden fazla
- more than one
Tom had seen Mary with John on more than one occasion before and finally figured out that they were seeing each other.
- Tom daha önce Mary'yi John'la birlikte birden fazla ortamda görmüştü ve sonunda onların birbirlerini gördüklerini anladı.
To have more than one problem before him at one time makes him irritable, upset and exasperated.
- Onun önünde aynı anda birden fazla soruna sahip olmak onu sinirlendirir,üzer ve çileden çıkarır.
- birden fazla alana etki eden
- multi-domain
- birden fazla birimden oluşan
- (İnşaat) multi-unit
- birden fazla dosya seçimi
- (Bilgisayar) multiple files selection
- birden fazla iletişim kuralı
- (Bilgisayar) multiprotocol
- birden fazla işi olmak
- pluralize
- birden fazla makamı olma
- plurality
- birden fazla makamı olma
- pluralism
- birden fazla pencere
- (Bilgisayar) multiple windows
- birden fazla seçeneği olmak
- have more than one string to one's bow
- birden fazla tedarıkçi
- multi-vendor
- birden fazla yolu olan
- multiway
- birden fazla yöntemi olan
- multiway
- birden fazla çizim
- (Bilgisayar) multiple plots
- boyu eninden fazla
- oblong
- bu kadarı da fazla
- that's a bit thick
- bu kadarı da fazla
- that takes the biscuit
- cari fazla
- (Ticaret) current account surplus
- cari fazla
- (Ticaret) current surplus
- daha fazla
- upward of
- daha fazla
- anymore
Don't look at it anymore, please!
- Daha fazla bakma, lütfen!
Tom can't stand up straight anymore.
- Tom daha fazla düz durmaya dayanamıyor.
- daha fazla akım yok
- (Bilgisayar) no more streams
- daha fazla artmak
- increase a lot
- daha fazla bilgiye ulaşmak
- receive further information
- daha fazla bilgiye ulaşmak
- dig up further information
- daha fazla birim yok
- (Bilgisayar) no more volumes
- daha fazla değen
- worthier
- daha fazla gayret sarfetmek
- redouble one's efforts
- daha fazla keskinleştir
- (Bilgisayar) sharpen more
- daha fazla küme yok
- (Bilgisayar) no more sets
- daha fazla netleştir
- (Bilgisayar) sharpen more
- daha fazla orsa seyri yapmak
- outpoint
- daha fazla otla dolu
- weedier
- daha fazla otomatik şekil
- (Bilgisayar) more autoshapes
- daha fazla veri yok
- (Bilgisayar) no more data
- daha fazla yükseltmek
- make higher
- den fazla
- rising of
- en fazla
- maximal
- en fazla
- at the (very) outside, at (the) most
- en fazla
- maximum
This truck has a maximum load of 5 tons.
- Bu kamyon en fazla 5 ton yük taşıma kapasitesine sahip.
You may spend a maximum of 100 dollars.
- En fazla 100 dolar harcayabilirsiniz.
- en fazla
- most
He has at most 100 dollars.
- Onun en fazla 100 doları var.
What I most noticed about my Japanese high school, however, was the great respect shown by students toward their teachers.
- Her nasılsa, Japon lisem hakkında en fazla fark ettiğim şey öğrenciler tarafından öğretmenlerine gösterilen büyük saygıydı.
- en fazla %1000
- (Bilgisayar) maximum 1000%
- en fazla anı rakam sayısı
- (Bilgisayar) max ani digits
- en fazla büyütme
- (Bilgisayar) max zoom in
- en fazla etkin
- (Bilgisayar) max active
- en fazla genişlik
- (Bilgisayar) maximum width
- en fazla genişlik
- (Bilgisayar) max width
- en fazla kalp atışı
- (Bilgisayar) maximum pulse
- en fazla kayıt
- (Bilgisayar) max records
- en fazla küçültme
- (Bilgisayar) max zoom out
- en fazla miktar
- most
- en fazla miktar
- outside
- en fazla oturum sayısı
- (Bilgisayar) maximum sessions
- en fazla puan alan
- top rated
- en fazla radyasyon alan kişi
- (Çevre) maximally exposed individual
- en fazla sayı
- (Bilgisayar) maximum number
- en fazla toplu işlem
- (Bilgisayar) max batch
- en fazla yağmurlu olanı
- drippiest
- en fazla yuva sayısı
- (Bilgisayar) maximum sockets
- en fazla yükseklik
- (Bilgisayar) max height
- en fazla öğe
- (Bilgisayar) maximum items
- fazla
- what is left over, the remainder
- fazla
- supernumerary
- fazla
- excessive
Tom complained about the excessive noise.
- Tom haddinden fazla gürültü hakkında şikayet etti.
Excessive gambling causes the same brain changes as a drug addiction.
- Fazla kumar, uyuşturucu bağımlılığına benzer beyin değişimlerine neden olur.
- fazla
- de trop
- fazla
- excess
Don't drink to excess.
- İçkiyi fazla kaçırma.
He had excess water in his lungs.
- Ciğerlerinde fazla su vardı.
- fazla
- superfluous
- fazla
- big
That jacket is way too big for you.
- O ceket sizin için çok fazla büyük.
It's not such a big problem. You're worrying way too much.
- O öyle büyük bir sorun değil. Oldukça fazla üzülüyorsun.
- fazla
- extra, left over
- fazla
- unneedful
- fazla
- in excess of
- fazla
- plus
- fazla
- thick
- fazla
- out
The house did not suffer much damage because the fire was quickly put out.
- Ev, yangın çabuk söndürüldüğü için fazla zarar görmedi.
If I were abroad and I ran out of money, I would call my parents to ask for more.
- Yurt dışında olsam ve param bitse, ben daha fazla istemek için ailemi ararım.
- fazla
- more (than)
- fazla abartmak
- carry to excess
- fazla akım
- excess current
- fazla akım
- excess current, overcurrent
- fazla ayrıntılı
- peripatetic
- fazla açmış
- overblown
- fazla ağırbaşlı kimse
- sobersides
- fazla ağırlık
- excess weight
- fazla bakiye
- active balance
- fazla basite indirgemek
- oversimplify
- fazla basmak
- overprint
- fazla basınç
- excess pressure
- fazla beslemek
- overfeed
- fazla bile olmak
- rate high with smb
- fazla boyalı
- painty
- fazla büyüme
- outgrowth
- fazla büyümek
- overgrow
- fazla değer biçmek
- overvalue
- fazla değer vermek
- overrate
- fazla doldurmak
- overfill
- fazla doldurmak
- overload
- fazla doldurmak
- surcharge
- fazla doldurmak
- engorge
- fazla doldurmak
- overstock
- fazla doldurmak
- to overload, to over-charge
- fazla dolu
- overfull
- fazla doyurmak
- glut
- fazla elektron
- excess electron
- fazla emisyon
- overissue
- fazla eğitmek
- overtrain
- fazla fiyatla
- at a premium
- fazla gelmek
- outnumber
- fazla gelmek
- to be too much
- fazla gelmek
- (gemi safrası) shoot
- fazla gelmek
- to be too much, be more than necessary
- fazla germek
- (yay vb.) overdraw
- fazla göstermek
- put it on
- fazla güç
- (Havacılık) contingency rating
- fazla hava
- excess air
- fazla heyecanlı
- overstrung
- fazla hoşgörülü
- overindulgent
- fazla ileri gitmek
- overshoot oneself
- fazla ileri gitmek
- go to extremes
- fazla ileriye giden
- forward
- fazla insanla doldurmak
- overcrowd
- fazla iş vermek
- overtask
- fazla kalabalık etmek
- overcrowd
- fazla kalmak
- outstay
- fazla kaçmak
- to be too much, be more than necessary
- fazla kaçırmak
- to overdrink; to overeat
- fazla klorlu
- perchloric
- fazla konuşmayan
- buttoned up
- fazla kullanmak
- overdo
- fazla kurmak
- (saat) overwind
- fazla kısım
- surplusage
- fazla mesai
- overtime
He put in ten hours of overtime this week.
- O, bu hafta on saat fazla mesai yaptı.
John was tired from working overtime.
- John fazla mesaiden dolayı yorgundu.
- fazla mesai yaparak
- overtime
- fazla mesai yapmak
- to work overtime
- fazla mesai ücreti
- overtime pay
- fazla mesai ücreti
- overtime
- fazla miktar
- plus quantity
- fazla miktar
- slew
- fazla miktarda tedavüle çıkarma
- overissue
- fazla modülasyon
- overmodulation
- fazla nazlı
- twee