Definition von fazla fazla im Türkisch Englisch wörterbuch
- bountifully
- {a} liberally, freely
- in a bountiful manner
- abundantly, plentifully, amply, profusely
- daha fazla
- more
Just how well can masks block the, even smaller than pollen, yellow sand dust? I think it much more of a nuisance than pollen.
- Maskeler sarı kum tozunu,polenlerden dahada küçük,ne kadar iyi engelleyebilir?Sanırım o polenden oldukça daha fazla bir baş belasıdır.
I have no more money in my wallet.
- Cüzdanımda daha fazla para yok.
- fazla
- surplus
I bought a backpack at the army surplus store.
- Ordu fazlası mağazasında bir sırt çantası aldım.
We have a surplus of food.
- Bizim yiyecek fazlalığımız var.
- fazla para çekmek
- overdraw
- fazla ısıtmak
- overheat
- çok fazla
- too much
I have too much homework today.
- Bugün, çok fazla ödevim var.
If you eat too much you will become fat.
- Çok fazla yersen şişmanlarsın.
- fazla
- much
You must not eat too much ice-cream and spaghetti.
- Çok fazla dondurma ve spagetti yememelisin.
I don't know much about computers.
- Bilgisayarlar hakkında çok fazla şey bilmiyorum.
- fazla
- over
This movement from rural to urban areas has been going on for over two hundred years.
- Kırsaldan şehir bölgelerine yapılan bu taşınma iki yüzyıldan daha fazla bir süredir devam etmektedir.
Due to overfishing, some fish stocks are now at perilously low levels.
- Çok fazla balık avı dolayısıyla, bazı balık stokları şimdi tehlikeli derecede düşük seviyelerde.
- birden fazla anlama gelen
- ambiguity
- fazla
- too, heartily; too much, too many; spare, extra; excessive 5.superfluous; surplus
- daha fazla
- further
If you request a further discount, we suggest changing the terms of payment.
- Daha fazla bir indirim talep ederseniz, ödeme koşullarını değiştirmeyi öneririz.
That absolves me from further responsibility.
- O, beni daha fazla sorumluluktan kurtarıyor.
- birden fazla anlama gelme
- ambiguity
- daha fazla
- any more
She could not put up with the insults any more.
- O, hakaretlere daha fazla katlanmadı.
Tom doesn't need any more soap. Mary gave him enough to last a lifetime.
- Tom'un daha fazla sabuna ihtiyacı yok. Mary ona bir ömür boyu yetecek kadar sabun verdi.
- fazla
- too
If you eat too much you will become fat.
- Çok fazla yersen şişmanlarsın.
You must not eat too much ice-cream and spaghetti.
- Çok fazla dondurma ve spagetti yememelisin.
- daha da fazla olma
- deal
- daha fazla oturmak
- outsit
- en fazla
- utmost
- en fazla
- highest
- fazla demlenmiş
- stewed
- fazla değer vermek
- over estimate
- fazla çalışma
- overwork
He died from overwork.
- O, fazla çalışmaktan öldü.
Tom's father died from overwork five years ago.
- Tom'un babası beş yıl önce fazla çalışmaktan öldü.
- herşeyden fazla
- above all
- çok daha fazla
- much more
- -e fazla yük yüklemek
- overload
- biraz daha fazla
- a bit more
- birden fazla anlama gelebilen
- ambiguous
- birden fazla boşluk
- (Bilgisayar) multiple spaces
- birden fazla hedef
- (Avcılık) multiple targets
- birden fazla organı etkileyen
- multiple
- birden fazla sayfa
- (Bilgisayar) multiple pages
- birden fazla sinyalin
- synchronization
- daha fazla
- above
Phenolphthalein will turn fuchsia in the presence of a base with a pH of or above 10.0 and will remain colorless in the presence of a solution with a pH of or below 8.2.
- Fenolftalein, 10.0 ya da daha fazla bir pH'a sahip olan bir baz varlığında parlak mora dönüşecektir ve 8.2 ya da daha az bir pH değerine sahip bir çözeltinin varlığında renksiz kalacaktır.
- daha fazla
- no longer
Tom could no longer control himself.
- Tom daha fazla kendini kontrol edemedi.
He may wait no longer.
- Daha fazla bekleyemeyebilir.
- daha fazla
- more than
He kept me waiting for more than an hour.
- O beni bir saatten daha fazla bekletti.
We've got a lot more than just biceps in our arms, Per.
- Kollarımızdaki pazularımızdan çok daha fazlasına sahibiz,Per.
- daha fazla
- the more the more
- daha fazla
- farther
I was too tired to walk any farther.
- Daha fazla yürüyemeyecek kadar çok yorgundum.
- daha fazla
- any longer
Tom says he can't ignore Mary's behavior any longer.
- Tom Mary'nin davranışını daha fazla görmemezlikten gelemeyeceğini söylüyor.
Tom says he can't wait any longer.
- Tom daha fazla bekleyemeyeceğini söylüyor.
- daha fazla
- beyond
The patient was quite beyond help, so that the doctors could do no more.
- Hasta yardım almanın ötesindeydi, onun için doktorlar daha fazlasını yapamadı.
- daha fazla bilgi
- (Bilgisayar) more info
- daha fazla bilgi
- further information
- daha fazla bilgi
- (Bilgisayar) more infomation
- daha fazla bilgi
- (Bilgisayar) more
- daha fazla bilgi için
- for more information
- daha fazla bulanık
- (Bilgisayar) blur more
- daha fazla bulanıklaştır
- (Bilgisayar) blur more
- daha fazla destek
- further assistance
- daha fazla değil
- no more
- daha fazla değil
- no longer
- daha fazla yardım
- further assistance
- daha fazla yardım için
- (Bilgisayar) please contact
- daha fazla yardım için
- for further assistance
- daha fazla üretkenlik
- (Bilgisayar) get more done
- en fazla
- at (the) most
- en fazla
- max
This truck has a maximum load of 5 tons.
- Bu kamyon en fazla 5 ton yük taşıma kapasitesine sahip.
The bus can carry a maximum of forty people.
- Otobüs en fazla kırk kişi taşıyabilir.
- en fazla
- at the (very) outside
- en fazla uzunluk
- (Bilgisayar) maximum length
- fazla
- to spare
We have more than enough time to spare.
- Harcamak için gereğinden fazla zamanımız var.
- fazla
- far
You're carrying this too far.
- Konuyu fazla abartıyorsun.
Tom has far more experience than Mary.
- Tom'un Mary'den daha fazla deneyimi var.
- fazla
- ex
- fazla
- playtime
- fazla
- redundant
Soldiers currently in theatre will not be made redundant.
- Şu an tiyatrodaki askerler ihtiyaç fazlası yapılmayacaklar.
- fazla
- (Havacılık) safety valve
- fazla
- oversupplied
- fazla
- considerable
- fazla yük
- excess load
- fazla yük
- overweight
- fazla yüklemek
- over-charge
- fazla ödeme
- (Askeri) overpay
- gereğinden fazla
- over
They said I'm overqualified for that job.
- Bu iş için gereğinden fazla kalifiye olduğumu söylediler.
You're overqualified for this job.
- Sen bu iş için gereğinden fazla niteliklisin.
- fazla
- spare
Why do you spend most of your spare time with Tatoeba?
- Tatoeba ile benimle harcadığından daha fazla zaman harcamayı tercih edersin.
We have more than enough time to spare.
- Harcamak için gereğinden fazla zamanımız var.
- geveze, fazla konuşan
- talkative, more talk
- yarıdan fazla
- More than half
- çok fazla
- very much, so much, too much (uncountable = sayılamayan nesneler için), too many, very many, so many (countable = sayılabilen nesneler için)
- Fazla Savunma Malzemesi
- (Askeri) Excess Defense Articles
- Fazla mal göz çıkarmaz
- Store is no sore
- alkalisi fazla
- alkalescent
- artık/fazla mal göz çıkarmaz
- (Atasözü) A little extra does no harm
- biraz fazla
- it's a bit much
- birden fazla
- more than one
Tom had seen Mary with John on more than one occasion before and finally figured out that they were seeing each other.
- Tom daha önce Mary'yi John'la birlikte birden fazla ortamda görmüştü ve sonunda onların birbirlerini gördüklerini anladı.
To have more than one problem before him at one time makes him irritable, upset and exasperated.
- Onun önünde aynı anda birden fazla soruna sahip olmak onu sinirlendirir,üzer ve çileden çıkarır.
- birden fazla alana etki eden
- multi-domain
- birden fazla birimden oluşan
- (İnşaat) multi-unit
- birden fazla dosya seçimi
- (Bilgisayar) multiple files selection
- birden fazla iletişim kuralı
- (Bilgisayar) multiprotocol
- birden fazla işi olmak
- pluralize
- birden fazla makamı olma
- plurality
- birden fazla makamı olma
- pluralism
- birden fazla pencere
- (Bilgisayar) multiple windows
- birden fazla seçeneği olmak
- have more than one string to one's bow
- birden fazla tedarıkçi
- multi-vendor
- birden fazla yolu olan
- multiway
- birden fazla yöntemi olan
- multiway
- birden fazla çizim
- (Bilgisayar) multiple plots
- boyu eninden fazla
- oblong
- bu kadarı da fazla
- that's a bit thick
- bu kadarı da fazla
- that takes the biscuit
- cari fazla
- (Ticaret) current account surplus
- cari fazla
- (Ticaret) current surplus
- daha fazla
- upward of
- daha fazla
- anymore
Tom can't put up with Mary's behavior anymore.
- Tom Mary'nin davranışına daha fazla katlanamaz.
I can't take it anymore! I haven't slept for three days!
- Artık daha fazla dayanamıyorum! Üç gündür uyumadım!
- daha fazla akım yok
- (Bilgisayar) no more streams
- daha fazla artmak
- increase a lot
- daha fazla bilgiye ulaşmak
- receive further information
- daha fazla bilgiye ulaşmak
- dig up further information
- daha fazla birim yok
- (Bilgisayar) no more volumes
- daha fazla değen
- worthier
- daha fazla gayret sarfetmek
- redouble one's efforts
- daha fazla keskinleştir
- (Bilgisayar) sharpen more
- daha fazla küme yok
- (Bilgisayar) no more sets
- daha fazla netleştir
- (Bilgisayar) sharpen more
- daha fazla orsa seyri yapmak
- outpoint
- daha fazla otla dolu
- weedier
- daha fazla otomatik şekil
- (Bilgisayar) more autoshapes
- daha fazla veri yok
- (Bilgisayar) no more data
- daha fazla yükseltmek
- make higher
- den fazla
- rising of
- en fazla
- maximal
- en fazla
- at the (very) outside, at (the) most
- en fazla
- maximum
You may spend a maximum of 100 dollars.
- En fazla 100 dolar harcayabilirsiniz.
The bus can carry a maximum of forty people.
- Otobüs en fazla kırk kişi taşıyabilir.
- en fazla
- most
He will pay 20 dollars at most.
- En fazla 20 dolar ödeyecek.
He can only pay twenty dollars at most.
- O, en fazla sadece yirmi dolar ödeyebilir.
- en fazla %1000
- (Bilgisayar) maximum 1000%
- en fazla anı rakam sayısı
- (Bilgisayar) max ani digits
- en fazla büyütme
- (Bilgisayar) max zoom in
- en fazla etkin
- (Bilgisayar) max active
- en fazla genişlik
- (Bilgisayar) maximum width
- en fazla genişlik
- (Bilgisayar) max width
- en fazla kalp atışı
- (Bilgisayar) maximum pulse
- en fazla kayıt
- (Bilgisayar) max records
- en fazla küçültme
- (Bilgisayar) max zoom out
- en fazla miktar
- most
- en fazla miktar
- outside
- en fazla oturum sayısı
- (Bilgisayar) maximum sessions
- en fazla puan alan
- top rated
- en fazla radyasyon alan kişi
- (Çevre) maximally exposed individual
- en fazla sayı
- (Bilgisayar) maximum number
- en fazla toplu işlem
- (Bilgisayar) max batch
- en fazla yağmurlu olanı
- drippiest
- en fazla yuva sayısı
- (Bilgisayar) maximum sockets
- en fazla yükseklik
- (Bilgisayar) max height
- en fazla öğe
- (Bilgisayar) maximum items
- fazla
- what is left over, the remainder
- fazla
- supernumerary
- fazla
- excessive
Tom complained about the excessive noise.
- Tom haddinden fazla gürültü hakkında şikayet etti.
She smokes excessively.
- O çok fazla sigara içiyor.
- fazla
- de trop
- fazla
- excess
He had excess water in his lungs.
- Ciğerlerinde fazla su vardı.
You shouldn't eat to excess.
- Çok fazla yememelisin.
- fazla
- superfluous
- fazla
- big
It's not such a big problem. You're worrying way too much.
- O öyle büyük bir sorun değil. Oldukça fazla üzülüyorsun.
This means that if you try to protect yourself too much, you will only make bigger mistakes.
- Bu, kendini daha fazla korumaya çalışırsan, sadece daha büyük hatalar yapacaksın anlamına gelir.
- fazla
- extra, left over
- fazla
- unneedful
- fazla
- in excess of
- fazla
- plus
- fazla
- thick
- fazla
- out
Tom had seen Mary with John on more than one occasion before and finally figured out that they were seeing each other.
- Tom daha önce Mary'yi John'la birlikte birden fazla ortamda görmüştü ve sonunda onların birbirlerini gördüklerini anladı.
The house did not suffer much damage because the fire was quickly put out.
- Ev, yangın çabuk söndürüldüğü için fazla zarar görmedi.
- fazla
- more (than)
- fazla abartmak
- carry to excess
- fazla akım
- excess current
- fazla akım
- excess current, overcurrent
- fazla ayrıntılı
- peripatetic
- fazla açmış
- overblown
- fazla ağırbaşlı kimse
- sobersides
- fazla ağırlık
- excess weight
- fazla bakiye
- active balance
- fazla basite indirgemek
- oversimplify
- fazla basmak
- overprint
- fazla basınç
- excess pressure
- fazla beslemek
- overfeed
- fazla bile olmak
- rate high with smb
- fazla boyalı
- painty
- fazla büyüme
- outgrowth
- fazla büyümek
- overgrow
- fazla değer biçmek
- overvalue
- fazla değer vermek
- overrate
- fazla doldurmak
- overfill
- fazla doldurmak
- overload
- fazla doldurmak
- surcharge
- fazla doldurmak
- engorge
- fazla doldurmak
- overstock
- fazla doldurmak
- to overload, to over-charge
- fazla dolu
- overfull
- fazla doyurmak
- glut
- fazla elektron
- excess electron
- fazla emisyon
- overissue
- fazla eğitmek
- overtrain
- fazla fiyatla
- at a premium
- fazla gelmek
- outnumber
- fazla gelmek
- to be too much
- fazla gelmek
- (gemi safrası) shoot
- fazla gelmek
- to be too much, be more than necessary
- fazla germek
- (yay vb.) overdraw
- fazla göstermek
- put it on
- fazla güç
- (Havacılık) contingency rating
- fazla hava
- excess air
- fazla heyecanlı
- overstrung
- fazla hoşgörülü
- overindulgent
- fazla ileri gitmek
- overshoot oneself
- fazla ileri gitmek
- go to extremes
- fazla ileriye giden
- forward
- fazla insanla doldurmak
- overcrowd
- fazla iş vermek
- overtask
- fazla kalabalık etmek
- overcrowd
- fazla kalmak
- outstay
- fazla kaçmak
- to be too much, be more than necessary
- fazla kaçırmak
- to overdrink; to overeat
- fazla klorlu
- perchloric
- fazla konuşmayan
- buttoned up
- fazla kullanmak
- overdo
- fazla kurmak
- (saat) overwind
- fazla kısım
- surplusage
- fazla mesai
- overtime
Tom didn't want to work overtime on Christmas Eve.
- Tom Noel Arefesinde fazla mesai yapmak istemedi.
John was tired from working overtime.
- John fazla mesaiden dolayı yorgundu.
- fazla mesai yaparak
- overtime
- fazla mesai yapmak
- to work overtime
- fazla mesai ücreti
- overtime pay
- fazla mesai ücreti
- overtime
- fazla miktar
- plus quantity
- fazla miktar
- slew
- fazla miktarda tedavüle çıkarma
- overissue
- fazla modülasyon
- overmodulation
- fazla nazlı
- twee