fast moving water, wind, etc, which has a lot of power

listen to the pronunciation of fast moving water, wind, etc, which has a lot of power
Englisch - Türkisch

Definition von fast moving water, wind, etc, which has a lot of power im Englisch Türkisch wörterbuch

strong
güçlü

İki insan birbirlerini mükemmel şekilde anlıyorlardı, ve birbirlerinin güçlü niteliklerine karşılıklı saygıları vardı. - The two men understood one another perfectly, and had a mutual respect for each other's strong qualities.

Türkiye, Yunanistan'dan daha güçlüydü. - Turkey was stronger than Greece.

strong
{s} sert

Sert bir rüzgar esiyordu. - A strong wind was blowing.

Rüzgar hâlâ sert esiyor. - The wind still blows strongly.

strong
kesin (görüş)
strong
muazzam
strong
mukavemetli

Mukavva, kağıttan daha mukavemetlidir. - Cardboard is stronger than paper.

strong
yaman
strong
{s} ağır

Açlık en ağır sorunlardan biridir. - Hunger is one of the strongest griefs.

Bu merdiven benim ağırlığımı taşıyacak kadar güçlü mü? - Is this ladder strong enough to bear my weight?

strong
(içki/sigara/vb.) sert
strong
şiddetli

Bir tayfun kuvvetli rüzgarlarla ve toplu taşıma araçlarını durduran şiddetli yağmurlarla çarşamba günü Tokyo'yu vurdu. - A typhoon hit Tokyo on Wednesday with strong winds and heavy rains stopping public transportation.

Düşmana karşı şiddetli bir taarruza geçtiler. - They began with a strong attack against the enemy.

strong
ağır kokulu
strong
metin
strong
sağlam

Bu ipin yeterince sağlam olduğunu düşünüyor musun? - Do you think this rope is strong enough?

Ahır küçüktü ama sağlamdı. - The barn was small, but it was strong.

strong
{s} istikrarlı

O,İngilizceyi istikrarlı bir Alman aksanıyla konuşur. - He speaks English with a strong German accent.

İhracaatlar güçlüyken, ithalatlar istikrarlı kalırken ülkenin ticaret dengesi geçen yıl gelişti. - The nation's trade balance improved last year as exports were strong, while imports remained steady.

strong
(zarf) güçlü olarak, kuvvetle, şiddetle
strong
{s} keskin
strong
{s} istekli

O, dürüst, güçlü ve kararlar vermek için istekliydi. - He was honest, strong, and willing to make decisions.

strong
{s} alkollü
strong
temeli sağlam
strong
{s} şiddetli (rüzgâr/darbe)
strong
{s} iradeli

Tom çok iradeli bir kişi. - Tom is a very strong-minded person.

Mary çok iradeli bir kadın. - Mary is a very strong-willed woman.

Englisch - Englisch
strong

The man was nearly drowned after a strong undercurrent swept him out to sea.

fast moving water, wind, etc, which has a lot of power
Favoriten