farklılaşmamış

listen to the pronunciation of farklılaşmamış
Türkisch - Englisch
undifferentiated
describes a plant body where the vascular tissue has not developed, as in the thallophytes
describes tissues where the individual cells have not yet developed mature or distinguishing features, or describes embryonic organisms where the organs cannot be identified
{s} not differentiated
), homogenous, or nearly so; said especially of young or embryonic tissues which have not yet undergone differentiation (see Differentiation, 3), that is, which show no visible separation into their different structural parts
Not differentiated; specifically Biol
something which is undifferentiated is not split into parts, or has different parts but you cannot tell the difference between them
fark
difference

Difference between Facebook and Twitter is, Twitter is a microblogging service. - Facebook ve Twitter arasındaki fark, Twitter'ın bir mikroblog servisi olmasıdır.

The difference is this: he works harder than you. - Fark bu: o senden daha çok çalışıyor.

fark
distinctness
fark
distinction

It is important for English learners to remember the distinction between 'fun' and 'funny'. - İngilizce öğrenenlerin 'eğlence ve 'eğlenceli' arasındaki farkı hatırlamaları önemlidir.

fark
{i} gap

The age gap between them is rather large. - Aralarındaki yaş farkı oldukça fazla.

Society does not encourage relationships between people who have a large age gap. - Toplum büyük bir yaş farkı olan insanlar arasında ilişkiyi teşvik etmez.

fark
odd

Tom noticed something odd. - Tom tuhaf bir şey fark etti.

Tom noticed something was odd. - Tom bir şeyin tuhaf olduğunu fark etti.

fark
matter

It doesn't matter to me. - Benim için farketmez.

I am looking at the matter from a different viewpoint. - Ben bu konuya farklı bir bakış açısından bakıyorum.

fark
(Gıda) gradient
fark
(Ticaret) spread

The cancer had spread to several organs. - Kanser farklı organlara yayıldı.

fark
(Bilgisayar) variance
fark
divergence
fark
divaricate
fark
undertaking
fark
majority
fark
disparity
fark
contrast
fark
diversity

Diversity is what gives us strength. - Bize güç veren şey farklılıktır.

fark
discrepancy
fark
divergency
fark
dissimilitude
fark
in difference
fark
to notice

Tom didn't seem to notice. - Tom farkına varmış gibi görünmüyordu.

Tom pretended not to notice. - Tom fark etmemiş gibi davranıyordu.

fark
contradistinction
fark
odds

Tom is well aware of the odds. - Tom ihtimallerin farkındadır.

fark
difference, disparity; distinction; discrepancy; contrast
fark
variation
fark
differentiation
fark
cachet
fark
disproportion
fark
division
Englisch - Englisch

Definition von farklılaşmamış im Englisch Englisch wörterbuch

fark
Fuck, as interjection of surprise, etc
fark
To subject a website to a high volume such that the server stops responding. See slashdot effect
Türkisch - Türkisch

Definition von farklılaşmamış im Türkisch Türkisch wörterbuch

FARK
(Osmanlı Dönemi) Başın tepesi, baştaki saçın ikiye ayrıldığı yer
FARK
(Osmanlı Dönemi) Ayrılık, başkalık. Ayırma, ayrılma, seçilme
fark
Bir kimse veya nesnenin bir başkasıyla karıştırılmamasını sağlayan ayrılık; benzer şeyleri birbirinden ayıran özellik, başkalık, ayrım
fark
Ayrım
fark
Bir kimse veya nesnenin bir başkasıyla karıştırılmamasını sağlayan ayrılık, benzer şeyleri birbirinden ayıran özellik, başkalık, ayrım: "Aralarında sekiz, on yaş fark bulunmasına rağmen, iki akran gibiydiler."- R. N. Güntekin
fark
Çıkarma işleminin sonucu
farklılaşmamış
Favoriten