fakat

listen to the pronunciation of fakat
Türkisch - Englisch
but

In theory, there is no difference between theory and practice. But, in practice, there is. - Teoride, teori ve pratik arasında hiçbir fark yoktur. Fakat pratikte, var.

His favorite baseball team is the Giants, but he also likes the Lions. - Onun favori beyzbol takımı Devler'dir, fakat o Aslanlar'ı da seviyor.

if
but, however, yet
only

We all try hard to make the grade in life, but only a few succeed. - Hayatta derece yapmak için hepimiz çok çalışırız fakat sadece birkaç kişi başarır.

Tom speaks several languages fluently, but for his job, he only translates into his native language. - Tom birkaç dili akıcı olarak konuşur fakat onun işi gereği, o sadece kendi ana diline çeviri yapar.

though

I thought a bunch of people would go water skiing with us, but absolutely no one else showed up. - Bir grup insanın bizimle birlikte su kayağına gideceğini düşünmüştüm. Fakat kesinlikle başka hiç kimse gelmedi.

I know you think you understood what you thought I said, but I'm not sure you realized that what you heard is not what I meant. - Ne söylediğimi sandığını anladığını düşündüğünü biliyorum fakat duyduğunun benim demek istediğimin olmadığını anladığından emin değilim.

except that
yet

Tom isn't here yet, but we expect him soon. - Tom henüz burada değil fakat yakında onu bekliyoruz.

My friend recommended that I shouldn't buy an iPad yet, but to wait until I see what Apple's competitors come out with. - Arkadaşım henüz bir iPad almamam gerektiğini fakat Apple'ın rakiplerinin ne konuşacaklarını görünceye kadar beklememi tavsiye etti.

but; yet; however
albeit
except

I would buy this watch, except it's too expensive. - Bu saati satın alırdım fakat çok pahalı.

fakat aynı zamanda
but at the same time
ben ingilizce anlayabilirim fakat konuşamam
i can understand English but can not speak
eksik fakat anlaşılır tümce kullanma
ellipse
eksik fakat anlaşılır tümce kullanma
ellipsis
güzel fakat değersiz şey
bauble
Türkisch - Türkisch
(Osmanlı Dönemi) ("Fa" ile "kat" dan müteşekkil) Hemen, yalnız, ancak, yeter, bes, gerçi, her ne kadar, lâkin, amm
Yalnız, ancak, ama, lâkin
Ama

Ama Chuck, sana ve arkadaşlarına inanmıyorum! - Fakat ben sana inanmıyorum Chuck ve de senin arkadaşlarına!

Yalnız, ancak, ama, lakin: "Ellilik, kır saçlı, fakat dinç, okkalı bir adam bağırdı."- S. F. Abasıyanık
(Osmanlı Dönemi) yoksulluk, fakirlik