Tom görünmeden Mary'yi izlemeyi oldukça kolay buldu.
- Tom found it fairly easy to follow Mary without being seen.
Nesnenin yüzeyi oldukça pürüzlü.
- The surface of the object is fairly rough.
Tom epeyce yaşlı, değil mi?
- Tom is fairly old, isn't he?
Tom sana adilane davranıyor, değil mi?
- Tom has been treating you fairly, hasn't he?
Herkese dürüst bir biçimde davranalım.
- Let's treat everybody fairly.
O oldukça makul bir fiyat.
- That's a fairly reasonable price.
Ben bundan oldukça eminim.
- I'm reasonably certain of it.
Tom, Mary'nin onun büyükbabasının altın saatini çaldığından oldukça emindi.
- Tom was reasonably certain that Mary had stolen his grandfather's gold watch.
Tom epeyce yaşlı, değil mi?
- Tom is fairly old, isn't he?
Medyanın, haberleri dürüstçe sunduğunu hissediyor musun?
- Do you feel that the media presents the news fairly?
O, bana karşı dürüstçe davrandı.
- He acted fairly toward me.
Tom'a tarafsızca davranıldı.
- Tom was treated fairly.
The weather this weekend will be fairly dry.
... And some of the elements of that solution are fairly obvious, ...
... But it's a fairly small place. ...