Tom'a adaletli şekilde davranıldı.
- Tom has been treated fairly.
Herkese dürüst bir biçimde davranalım.
- Let's treat everybody fairly.
Seni dürüstçe uyardım.
- I gave you fair warning.
Bu ay uluslararası bir fuarımız olacak.
- We are having an international trade fair this month.
Newton fuarda bir kitap aldıktan sonra matematiğe ilgi duymaya başladı. Onun içerdiği matematiksel kavramlara değil.
- Newton became interested in mathematics after buying a book at a fair and not understanding the math concepts it contained.
Benim tartışmayı destekleyecek adil bir miktar bilimsel veriyi sıralayacağım
- I will marshal a fair amount of scientific data to support my argument.
Bay Hasimoto bize karşı adil.
- Mr. Hashimoto is fair to us.
Tom'un çok açık bir teni var ve güneşte kolayca yanar.
- Tom has a very fair complexion and burns easily in the sun.
Onun açık renkli bir cilt ve saçı vardır.
- She has a fair skin and hair.
Bu çok adil değil, değil mi?
- That's not very fair, is it?
Yaklaşık üç yıl süren yoğun çalışmadan sonra Tom Fransızcada çok akıcı oldu.
- Tom became fairly fluent in French after about three years of intense study.
Tom sana adilane davranıyor, değil mi?
- Tom has been treating you fairly, hasn't he?
Üç doktor odadan çıkar çıkmaz Peri, Pinokyo'nun yatağına doğru gitti ve alnına dokununca onun ateşler içinde yandığını gördü.
- As soon as the three doctors had left the room, the Fairy went to Pinocchio's bed and, touching him on the forehead, noticed that he was burning with fever.
Tom doğruyu söylüyor, ben oldukça eminim.
- Tom is telling the truth, I'm fairly certain.
Sen dürüstçe kazandın.
- You won, fair and square.
Ben dürüstçe kazandım.
- I won fair and square.
Bunu için makul bir fiyat ödedik.
- We paid a fair price for it.
Adil ve makul olmadığından dolayı önerinizi kabul edemem.
- I can't agree to your proposal on the ground that it is not fair and reasonable.
Tom dün girdiği sınavda oldukça iyi yaptı.
- Tom did fairly well on the test he took yesterday.
Tom Fransızcayı oldukça iyi konuşur değil mi?
- Tom speaks French fairly well, doesn't he?
Tom'un ondan hoşlanmayacağından oldukça eminim.
- I'm fairly certain that Tom won't like that.
O, peri masallarından hoşlanır.
- She likes fairy tales.
Çekicilikle insanları değerlendirme düşüncesi benim için adil görünmüyor.
- The thought of rating people by attractiveness does not seem fair to me.
O bütün ülkenin en güzeliydi.
- She was the fairest in the whole land.
Yarın Tokyo'da hava güzel olacak mı?
- Will it be fair in Tokyo tomorrow?
Dün gece ipek ve ince kumaş hakkında ya da eşitlik ve adil yargılama hakkında bir rüya gördüm.
- I dreamt a dream last night, about silk and fine cloth or about equality and fair trial.
Yağmurdan sonra, güzel hava.
- After the rain, fair weather.
Yarın Tokyo'da hava güzel olacak mı?
- Will it be fair in Tokyo tomorrow?
Erkek kardeşi esmer olduğunda onun nasıl bu kadar sarışın olduğunu anlayamıyorum.
- I can't understand how she can be so fair when her brother is swarthy.
Bunun hakkında haklı olduğumdan oldukça eminim.
- I'm fairly sure I'm right about this.
O benim için tamamen adil görünüyor.
- That seems completely fair to me.
Yargılama tamamen adil değil.
- The judgment isn't entirely fair.
She had fair hair and blue eyes.
He must be given a fair trial.
Monday's child is fair of face.
If single, probably his plighted Fair / Has in his absence wedded some rich miser .
one's fair name.
When will we learn to distinguish between the fair and the foul?.