Tom'a adaletli şekilde davranıldı.
- Tom has been treated fairly.
O, bana karşı dürüstçe davrandı.
- He acted fairly toward me.
Dürüst olmak gerekirse, o mantıklı bir kişidir.
- To be fair, he is a sensible person.
Geleneksel ekmek fuarı düzenlediler.
- They organized a traditional bread fair.
Fuarda dikkate değer bir şey yoktu.
- There was nothing worthy of remark at the fair.
Onlar da başkalarına adil olmalıdır.
- They should also be fair to others.
Aşkta ve savaşta her şey adildir.
- All's fair in love and war.
Yağmurdan sonra açık hava gelir.
- After rain comes fair weather.
Tom'un çok açık bir teni var ve güneşte kolayca yanar.
- Tom has a very fair complexion and burns easily in the sun.
Ben Çince'yi oldukça iyi okuyabilirim ama çok iyi yazamam.
- I can read Chinese fairly well, but I can't write it very well.
Bu çok adil değil, değil mi?
- That's not very fair, is it?
Tom sana adilane davranıyor, değil mi?
- Tom has been treating you fairly, hasn't he?
Üç doktor odadan çıkar çıkmaz Peri, Pinokyo'nun yatağına doğru gitti ve alnına dokununca onun ateşler içinde yandığını gördü.
- As soon as the three doctors had left the room, the Fairy went to Pinocchio's bed and, touching him on the forehead, noticed that he was burning with fever.
Tom doğruyu söylüyor, ben oldukça eminim.
- Tom is telling the truth, I'm fairly certain.
Medyanın, haberleri dürüstçe sunduğunu hissediyor musun?
- Do you feel that the media presents the news fairly?
O, bana karşı dürüstçe davrandı.
- He acted fairly toward me.
Adil ve makul olmadığından dolayı önerinizi kabul edemem.
- I can't agree to your proposal on the ground that it is not fair and reasonable.
Bunu için makul bir fiyat ödedik.
- We paid a fair price for it.
Tom oldukça iyi dans edebilir, değil mi?
- Tom can dance fairly well, can't he?
O, İngilizceyi oldukça iyi konuşur.
- He speaks English fairly well.
Büyükannem bana hoş peri masalları anlatırdı.
- My grandmother used to tell me pleasant fairy tales.
O, peri masallarından hoşlanır.
- She likes fairy tales.
Çekicilikle insanları değerlendirme düşüncesi benim için adil görünmüyor.
- The thought of rating people by attractiveness does not seem fair to me.
O bütün ülkenin en güzeliydi.
- She was the fairest in the whole land.
Yaşam adil değil ama hala güzel.
- Life isn't fair, but it's still good.
Dün gece ipek ve ince kumaş hakkında ya da eşitlik ve adil yargılama hakkında bir rüya gördüm.
- I dreamt a dream last night, about silk and fine cloth or about equality and fair trial.
O bütün ülkenin en güzeliydi.
- She was the fairest in the whole land.
Gökyüzü güzel hava vaadediyor.
- The sky promises fair weather.
Erkek kardeşi esmer olduğunda onun nasıl bu kadar sarışın olduğunu anlayamıyorum.
- I can't understand how she can be so fair when her brother is swarthy.
Bunun hakkında haklı olduğumdan oldukça eminim.
- I'm fairly sure I'm right about this.
O benim için tamamen adil görünüyor.
- That seems completely fair to me.
Yargılama tamamen adil değil.
- The judgment isn't entirely fair.
She had fair hair and blue eyes.
He must be given a fair trial.
Monday's child is fair of face.
If single, probably his plighted Fair / Has in his absence wedded some rich miser .
one's fair name.
When will we learn to distinguish between the fair and the foul?.