Sınavda başarısız olmak istemiyorum.
- I don't want to fail the test.
Denememek başarısız olmaktır.
- Not trying is failing.
Onun başarısız olması sürpriz değil.
- It is no wonder that he failed.
Onun başarısız olması hiç şaşırtıcı değil.
- It is no wonder that he has failed.
O, sınavda başarısız oldu ve ben büyük hayal kırıklığına uğradım.
- She failed the examination and I was greatly disappointed.
Çok hayal kırıklığına uğradım, Mary bilgisayarını onaramadı.
- Much to my disappointment, Mary failed to repair the computer.
Seni mutlaka arayacağım.
- I will call you without fail.
Ev ödevini Perşembeye kadar mutlaka teslim etmelisin.
- You must hand in your homework by Thursday without fail.
Hata için sen suçlanacaksın.
- You are to blame for the failure.
Tom hataları için her zaman başka birini suçlamaya çalışır.
- Tom always tries to blame someone else for his failures.
İnsanoğlu çoğunlukla kendi hatalarına ve başarısızlıklarına karşı iç görüden yoksundur.
- Human beings often lack insight into their own faults and failings.
Firmamız kıyasıya rekabete karşı hayatta kalmakta başarısız oldu.
- Our company failed to survive against cutthroat competition.
Acımasız rekabet karşısında, bizim iş hayatta kalmakta başarısız oldu.
- In the face of ruthless competition, our business failed to survive.
Ben çok şey denedim fakat yine de başarısız oldum.
- I tried many things but failed after all.
Görünen o ki kız başarısız oldu.
- She failed to appear.
O, kendini öldürmeye çalıştı fakat o başarısızlıkla sonuçlandı.
- He tried to kill himself but it ended in failure.
Herkes deneyin başarısızlıkla sonuçlanacağını bekliyordu.
- Everybody expected that the experiment would result in failure.
Ben yemek yapmakta başarısız oluyorum.
- I am failing at cooking.
O, sınavda iki kez başarısız olduktan sonra üniversiteye girdi.
- He entered the university after failing the examination twice.
Sınavda başarısız olarak hakettiğin cezayı gördün,sınava hiç çalışmadın.
- It serves you right that you failed your exam. You didn't study for it at all.
O, kendini öldürmeye çalıştı fakat o başarısızlıkla sonuçlandı.
- He tried to kill himself but it ended in failure.
O birkaç kez sigarayı bırakmak için çalıştı, ancak başarısız oldu.
- He tried to give up smoking several times, but failed.
Adamın sigarayı bırakmak için yaptığı üçüncü deneme başarısızlıkla son buldu.
- The man's third attempt to stop smoking ended in failure.
İnsanoğlu çoğunlukla kendi hatalarına ve başarısızlıklarına karşı iç görüden yoksundur.
- Human beings often lack insight into their own faults and failings.
I failed in English last year.
After running five minutes, the engine failed.
The professor failed me because I did not complete any of the course assignments.
Throughout my life, I have always failed.
The report fails to take into account all the mitigating factors.
A poor Irish Widow went forth with her three children, bare of all resource, to solicit help from the Charitable Establishments of that City. At this Charitable Establishment and then at that she was refused; referred from one to the other, helped by none; — till she had exhausted them all; till her strength and heart failed her: she sank down in typhus-fever.
The engine failed to start.
We do not tolerate failure.
- We don't tolerate failure.
We don't tolerate failure.
- We do not tolerate failure.
The perpetrator was obviously insane.
- Fail, açık biçimde deliydi.
Sami was the perpetrator of the murder.
- Sami cinayetin failiydi.
... attribute much of America's economic and international problems to the failings and ...