Tom başarısız olmaktan korkmuyor.
- Tom isn't afraid to fail.
Sınavımda başarısız olmak istemiyorum.
- I don't want to fail my exams.
Acımasız rekabet karşısında, bizim iş hayatta kalmakta başarısız oldu.
- In the face of ruthless competition, our business failed to survive.
Firmamız kıyasıya rekabete karşı hayatta kalmakta başarısız oldu.
- Our company failed to survive against cutthroat competition.
Başarısız olmandan korkmuştum.
- I was afraid that you had failed.
Başarısız olman tuhaf.
- It is strange that you should fail.
Sam'i sadece başarısız olacak planından vazgeçmesi için ikna etmeye çalıştım,
- I tried to persuade Sam to give up his plan, only to fail.
Sınavda başarısız olarak hakettiğin cezayı gördün,sınava hiç çalışmadın.
- It serves you right that you failed your exam. You didn't study for it at all.
Başarı ya da başarısızlık ikisi de benim için aynıdır.
- Success or failure is all the same to me.
Onun projesi başarısızlıkla sona erdi.
- His project ended in failure.
O, kendini öldürmeye çalıştı fakat o başarısızlıkla sonuçlandı.
- He tried to kill himself but it ended in failure.
Onun başarısızlığının ana nedeni tembelliktir.
- The primary cause of his failure is laziness.
O birkaç kez sigarayı bırakmak için çalıştı, ancak başarısız oldu.
- He tried to give up smoking several times, but failed.
Adamın sigarayı bırakmak için yaptığı üçüncü deneme başarısızlıkla son buldu.
- The man's third attempt to stop smoking ended in failure.
Ben çok şey denedim fakat yine de başarısız oldum.
- I tried many things but failed after all.
Görünen o ki kız başarısız oldu.
- She failed to appear.
Hazırlık eksikliğinden sınavda başarısız oldu.
- He failed in the examination for lack of preparation.
Görünen o ki kız başarısız oldu.
- She failed to appear.
Hatamdan dolayı annem hayal kırıklığına uğradı.
- My mother was disappointed by my failure.
Başarısızlığım annemi hayal kırıklığına uğrattı.
- My mother was disappointed by my failure.
Yarın beni mutlaka ara.
- Don't fail to call me tomorrow.
Seni mutlaka arayacağım.
- I will call you without fail.
Hatası için kötü şansını suçluyor.
- He blames his failure on bad luck.
Tom hataları için her zaman başka birini suçlamaya çalışır.
- Tom always tries to blame someone else for his failures.
İnsanoğlu çoğunlukla kendi hatalarına ve başarısızlıklarına karşı iç görüden yoksundur.
- Human beings often lack insight into their own faults and failings.
Görünen o ki kız başarısız oldu.
- She failed to appear.
Sınavda başarısız olarak hakettiğin cezayı gördün,sınava hiç çalışmadın.
- It serves you right that you failed your exam. You didn't study for it at all.
Ben yemek yapmakta başarısız oluyorum.
- I am failing at cooking.
Onlar ekonomiyi düzeltmede başarısız olduğu için onu suçladılar.
- They blamed him for failing to improve the economy.
İnsanoğlu çoğunlukla kendi hatalarına ve başarısızlıklarına karşı iç görüden yoksundur.
- Human beings often lack insight into their own faults and failings.
Seni yarın mutlaka ziyaret edeceğim.
- I will visit you tomorrow without fail.
Yarın sabah mutlaka ofise gel.
- Come to the office tomorrow morning without fail.
O elbette beni görmeye gelecek.
- He'll come to see me without fail.
O elbette kiliseye gelecek.
- He will come to the church without fail.
O şüphesiz başarılı olacak.
- He will succeed without fail.
I failed in English last year.
After running five minutes, the engine failed.
The professor failed me because I did not complete any of the course assignments.
Throughout my life, I have always failed.
The report fails to take into account all the mitigating factors.
A poor Irish Widow went forth with her three children, bare of all resource, to solicit help from the Charitable Establishments of that City. At this Charitable Establishment and then at that she was refused; referred from one to the other, helped by none; — till she had exhausted them all; till her strength and heart failed her: she sank down in typhus-fever.
The engine failed to start.
We do not tolerate failure.
- We don't tolerate failure.
We don't tolerate failure.
- We do not tolerate failure.
If the Web server crashes, we can fail over to the spare in less than a second.
The system is failsafe, because everything is backed up automatically.
You will report to the police every week without fail.
Sami was the perpetrator of the murder.
- Cinayetin faili Sami'ydi.
The perpetrator was obviously insane.
- Fail, açık biçimde deliydi.
... fail to even promote legislation that would have provided an answer for those that want ...
... too big to fail, and they're effectively guaranteed by the federal government. ...