Öyle bir mazereti kabul edemem.
- I cannot accept an excuse like that.
Kötü davranışı için kendini mazeret gösterdi.
- He excused himself for his bad behavior.
Onun gecikmesi için hiçbir bahane yoktur.
- There is no excuse for his delay.
Yaptıklarının hiçbir bahanesi yoktur.
- There is no excuse for your actions.
Senin özürlerini dinlemeyi reddediyorum.
- I refuse to listen to your excuses.
Daha fazla özürler işitmek istemiyorum.
- I don't want to hear any more excuses.
Bahane üretmiyorum, gerekçe buluyorum sadece.
- I don't make excuses. I only provide reasons.
Bu tür bir davranış için hiçbir gerekçe yoktur.
- There is no excuse for such behavior.
Beni affetmek zorunda kalacaksın.
- You'll have to excuse me.
Affedersiniz, yakında bir tuvalet var mı?
- Excuse me, is there a toilet nearby?
Affedersiniz, Central Park'a nasıl gidebileceğimi bana söyleyebilir misiniz?
- Excuse me, can you tell me how to get to Central Park?
Öğretmen derse geç kaldığım için beni affetti.
- The teacher excused me for being late for class.
Rahatsızlık için bizi affet.
- Excuse us for the inconvenience.
Bize biraz izin verir misiniz?
- Will you excuse us for a moment?
Bana biraz izin verir misiniz?
- Will you excuse me for a moment?
I excused him his transgressions.
You know he shouldn't have done it, so don't try to excuse his behavior!.
Tell me why you were late – and I don't want to hear any excuses!.