Linda teyzesi Nancy'nin onu ziyaret etmek için geldiğini öğrendiği için aşırı heyecanlıydı.
- Linda was wildly excited to learn that her aunt Nancy was coming to visit her.
O kadar heyecanlıydım ki uyuyamadım.
- I was so excited that I could not fall asleep.
Stadyumda bir sürü coşkulu taraftar vardı.
- There were a lot of excited fans in the stadium.
Sen çok heyecanlanmış olmalısın.
- You must be very excited.
Tom bir şeyden heyecanlanmıştı.
- Tom was excited about something.
Para beni heyecanlandırmıyor. Beni sakinleştiriyor.
- Money doesn't excite me. It calms me.
Zafer bizi heyecanlandırdı.
- The victory excited us.
Zafer bizi heyecanlandırdı.
- The victory excited us.
Kanın görünüşü onu heyecanlandırdı.
- The sight of blood made her excited.
By applying electric potential to the neon atoms, the electrons become excited, then emit a photon when returning to normal.
The fireworks which opened the festivities excited anyone present.
The excited electrons give off light when they drop to a lower energy state.
... So I'm excited and hopefully there'll be more. ...
... Now don't get too excited by the thing on the right. ...