Lütfen Tom'u heyecanlandırma.
- Please don't get Tom excited.
Onun tur vuruşu kalabalığı heyecanlandırdı.
- His home run excited the crowd.
Uzay yarışı tarihte heyecan verici bir dönemdi.
- The space race was an exciting time in history.
Oyunların hiçbiri heyecan verici değil.
- None of the games were exciting.
Heyecanlı kızlar hoş görünebilir.
- Excited girls look pretty sometimes.
Bir şey yiyemeyecek kadar çok heyecanlıyım.
- I'm too excited to eat anything.
O, bir dizi heyecanlı dedektif hikâyesi yazdı.
- He has written a number of exciting detective stories.
Genç ve heyecanlıydı.
- He was young and exciting.
Buz hokeyi heyecanlandırıcı bir spordur.
- Ice hockey is an exciting sport.
Buz hokeyi heyecanlandırıcı bir spordur.
- Ice hockey is an exciting sport.
İspanya'yı ilk ziyaretimde her şey beni heyecanlandırıyordu.
- Everything was exciting to me when I visited Spain for the first time.
Stadyumda bir sürü coşkulu taraftar vardı.
- There were a lot of excited fans in the stadium.
Sen çok heyecanlanmış olmalısın.
- You must be very excited.
Tom bir şeyden heyecanlanmıştı.
- Tom was excited about something.
Bu hikaye ilginç, eğlenceli ve hatta heyecan verici.
- This story is interesting, funny and even exciting.
İspanya'yı ilk ziyaretimde her şey beni heyecanlandırıyordu.
- Everything was exciting to me when I visited Spain for the first time.
Heyecanlı bir oyundu.Herkes heyecanlandı.
- That was an exciting game. Everybody was excited.
Zafer bizi heyecanlandırdı.
- The victory excited us.
Onun tur vuruşu kalabalığı heyecanlandırdı.
- His home run excited the crowd.
Tom elleriyle heyecanla alkışladı.
- Tom clapped his hands together excitedly.
By applying electric potential to the neon atoms, the electrons become excited, then emit a photon when returning to normal.
The fireworks which opened the festivities excited anyone present.
There are drugs designed to excite certain nerves in our body.
The excited electrons give off light when they drop to a lower energy state.