Definition von evi̇l im Englisch Türkisch wörterbuch
- evil
- fenalık
- evil
- kötülük
O bana çalmanın kötülüklerinden bahsetti.
- She told me about the evils of stealing.
Genellikle bir kötülük korkusu bizi daha kötüye götürür.
- Often the fear of one evil leads us into a worse.
- evil
- fena
- evil
- {s} kötü
Twitter kuşu kötüdür.
- The Twitter bird is evil.
Kendi görüşüme göre, Twitter kuşu dünyamızdaki en kötü kuştur.
- In my opinion, Twitter bird is the most evil bird in our world.
- evil eye
- nazar
Nazara inanıyor musunuz?
- Do you believe in the Evil Eye?
- evil
- {i} musibet
- evil
- cin
Tom iyi ve kötü cinler olduğuna inanır.
- Tom believes that there are good and evil demons.
Cinderella'nın iki aşağılık üvey kız kardeşi vardı.
- Cinderella had two evil stepsisters.
- evil
- bela
Evlilik,eğer insan gerçekle yüz yüze kalacaksa bir beladır fakat gerekli bir bela.
- Marriage, if one will face the truth, is an evil, but a necessary evil.
- evil
- uğursuz
Onu yalnız bırak, seni uğursuz piç!
- Leave him alone, you evil bastard!
- evil
- kaza
İyi kötü karşısında her zaman kazanır.
- Good always wins over evil.
- evil
- yaman
- evil
- felaket
- evil
- kem
- evil
- zararlı
- evil
- aksi
- evil
- zarar
- evil
- {i} dert
- evil
- {i} belâ
Evlilik,eğer insan gerçekle yüz yüze kalacaksa bir beladır fakat gerekli bir bela.
- Marriage, if one will face the truth, is an evil, but a necessary evil.
- evil
- {s} tâlihsiz
- evil
- {i} uğursuzluk
- evil
- evil eye kem göz
- evil
- evildoer kötülük eden kimse
- evil
- günahkar kimse
- evil
- {s} günahkâr
- evil
- suçlu kimse
- evil
- {i} günah
- evil
- evil fenalık düşünen
- evil
- {s} şanssız
- evil
- şerir
- evil
- nazar değdiren bakış
- evil
- keder verici
- evil destiny
- kör şeytan
- evil empire
- şeytan imparatorluğu
- evil eye
- göz değmesi
- evil omen
- nuhuset
- evil person
- iblis
- evil purpose
- kasıt
- evil eye
- kem göz
- evil fate
- karayazı
- evil-minded
- kötü niyetli
- evil beast
- Yabanıl hayvan
- evil commanding
- Kötülüğün yâni şeytanın emri altına girmiş olan
- evil deed
- kötü eylem
- evil doers
- kötülük yapanlar
- evil doing
- yaparak kötü
- evil eye bead
- nazar boncuğu
- evil eye bead
- Nazarlık
- evil eyes
- Kötü gözler
- evil fame or public reputation
- kötü şöhret veya kamu itibar
- evil moment
- kötü anı
- evil purpose
- kötü emel
- evil religion
- şeytana tapmak
- evil religion
- satanizm
- evil spirit
- kötü ruh
Kötü ruhların hikayelerine inanmadım.
- I didn't believe the tales of evil spirits.
Onun taktığı tılsım kötü ruhları uzaklaştırması gerekiyor.
- The talisman he's wearing is supposed to ward off evil spirits.
- evil spirit, demon
- kötü ruh, şeytan
- evil spirits
- kötü ruhları
Onun taktığı tılsım kötü ruhları uzaklaştırması gerekiyor.
- The talisman he's wearing is supposed to ward off evil spirits.
Kötü ruhların hikayelerine inanmadım.
- I didn't believe the tales of evil spirits.
- evil, wicked
- Kötü kötü
- evil-doers
- Zalimler
- evil-looking
- Kötü/fena görünüşlü
- evil-smelling
- kötü kokulu
- evil-tempered, quarrelsome, nagging
- kötü, kavgacı, nagging temperli
- evil; wicked; vile
- evil, kötü, çirkin
- evil disposed
- art niyetli
- evil disposed
- kötü kalpli
- evil doer
- kötülük eden kimse
- evil doer
- günahkâr
- evil doer
- suçlu
- evil eye
- (isim)zar, kem göz
- evil eyed
- kem gözlü
- evil genius
- kötü ruh
- evil genius
- birinin kötü ruhu
- evil inclination
- kötülüğe meyil
- evil minded
- kötü kalpli
- evil minded
- art niyetli
- evil repute
- kötü şöhret
- evil speaking
- kötüleyici
- evil speaking
- iftira eden
- evil speaking
- kötüleyen
- evil speaking
- yeren
- evil spirit
- ecinni
- evil tongue
- şom ağız
- eviler
- kötü
- evilest
- kötü
- affected by the evil eye
- göze gelmek
- evil
- çok kötü
Dünyada çok kötülük var.
- There is much evil in the world.
Bazı insanlar çok kötüdür.
- Some people are evil.
- evil
- canavar
- evil
- yermek
- eviler
- dert
- eviler
- zarar
- eviler
- bela
- evilest
- zarar
- evilest
- bela
- evilly
- kötülükle
- evilly
- günahkarca
- evilness
- şeytanlık
- evilness
- kötülük
- evilness
- fenalık
- evilness
- bela
- king's evil
- sıraca
- lesser evil
- (Konuşma Dili) kötünün iyisi
- lesser evil
- (Konuşma Dili) ehvenişer
- struck by an evil spirit
- cin çarpmak
- struck by the evil eye
- nazara gelmek
- most evil
- en kötü
Tom şimdiye kadar tanıdığım en kötü kişidir.
- Tom is the most evil person I have ever met.
Kendi görüşüme göre, Twitter kuşu dünyamızdaki en kötü kuştur.
- In my opinion, Twitter bird is the most evil bird in our world.
- the Evil One
- iblis
- a sense of evil to come
- kötü bir anlamda gelecek
- axis of evil
- (Politika Siyaset) Şer ekseni
- axis of evil
- ekseni kötü
- dread of evil
- Kötülüğün dehşet
- evil
- kötülüğü
- evil
- şer
Şer imparatorluğu çok kızgın.
- The evil empire is furious.
Bazı insanlar şerdir.
- Some people are evil.
- evilest
- dert
- foretell evil
- kehanette bulunmak kötü
- have evil forebodings
- (deyim) Kötü şeyler olacağını sezmek
- resident evil
- (Film) Resident Evil , 2002 yılı yapımı bilim kurgu tarzında bir korku filmidir. Capcom tarafından piyasaya sürülmüş Resident Evil adlı bilgisayar oyunundan sinemaya uyarlanmıştır. Paul W. S. Anderson tarafından yönetilen film, 15 Mart 2002’de Amerika’da vizyona çıkmıştır. Film Türkiye’de Ölümcül Deney ismi ile vizyona girmiştir
- return/render good for evil
- iade / iyi için render kötü
- see no evil, hear no evil, speak no evil
- üç maymunu oynamak
- social evil
- fahişelik
- supposedly evil magic
- sözde kötü büyü
- suspicion of evil designs
- kötü tasarımlar şüphesi
- that invokes evil
- Bu kötü çağırır
- the evil
- kötü
O, nükleer enerjini kötülükleri üzerine bir saatten daha fazla nutuk çekti.
- He held forth for more than an hour on the evils of nuclear power.
O bana çalmanın kötülüklerinden bahsetti.
- She told me about the evils of stealing.
- the evil eye
- nazar
- the evil eye bead
- Nazar boncuğu
- King's Evil
- (Tıp) sıraca illeti
- bring evil
- kötülük getirmek
- do evil
- (Fiili Deyim ) kötülük etmek
- evilly
- kötü olarak
- evilly
- kötü bir şekilde
- evilly
- (zarf) kötü olarak
- fail on evil days
- (deyim) kötü duruma düşmek
- fail on evil days
- (deyim) şanssız günlerinde olmak
- fall on evil days
- dara düşmek
- fall on evil days
- sıkıntıya düşmek
- fall on evil days
- düşmek
- king's evil
- {i} sıraca hastalığı
- scrofula king evil
- (Tıp) skrofula
- speak evil of
- (Fiili Deyim ) kötülemek , yermek , iftira etmek
- the social evil
- orospuluk
- the social evil
- fuhuş
- to be affected by the evil eye
- göz değmek