Her zaman Tom ve Mary'nin sonunda evleneceklerini düşündüm.
- I always thought that Tom and Mary would eventually get married.
Tom sonunda hoşlandığı bir iş buldu.
- Tom eventually found a job that he liked.
Tom'un er geç ortaya çıkacağını biliyordum.
- I knew Tom would show up eventually.
Tom onu hemen yapmayacak ama er geç onu yapacak.
- Tom won't do that right away, but he'll do it eventually.
Tom sonuç olarak yapmasını istediğimiz her şeyi yaptı.
- Tom eventually did everything we asked him to do.
Adalet yavaş ama nihaidir.
- Justice is slow, but eventual.
Sonuçta, Tom muhtemelen bize yardım etmeyi kabul edecek.
- Eventually, Tom will likely agree to help us.
Sonunda, muhtemelen bunu yapmaktan bıkacağım.
- Eventually, I'll probably get tired of doing this.
Bu tartışma titiz ve tutarlı ama sonuçta inandırıcı.
- The argument is rigorous and coherent but ultimately unconvincing.
Eninde sonunda kim karar verecek?
- Who will ultimately decide?
Hayatınızdaki nihai hedefiniz nedir?
- What is your ultimate goal in your life?
Onun Noodliness'i, Uçan Spagetti Canavarı evrende nihai gerçektir.
- His Noodliness, the Flying Spaghetti Monster is the ultimate truth in the universe.
Sonuçta biri Tom'a terbiyeli davranması gerektiğini söylemek zorunda kalacak.
- Eventually, someone is going to have to tell Tom that he needs to behave himself.
Sonuçta işler değişti.
- Things eventually changed.
Tom sonunda kendi bilgisayarına ücretsiz bir veritabanı uygulamasını yüklemeyi anladı.
- Tom eventually figured out how to install a free database application on his computer.
Her zaman Tom ve Mary'nin sonunda evleneceklerini düşündüm.
- I always thought that Tom and Mary would eventually get married.
Tom sonuç olarak yapmasını istediğimiz her şeyi yaptı.
- Tom eventually did everything we asked him to do.
Polis en sonunda Tom'u yakaladı.
- The police eventually arrested Tom.
Fadıl en sonunda İslam'a geçti.
- Fadil eventually converted to Islam.
Tom'un er geç ortaya çıkacağını biliyordum.
- I knew Tom would show up eventually.
Tom onu hemen yapmayacak ama er geç onu yapacak.
- Tom won't do that right away, but he'll do it eventually.
Tom nihayet Boston'dan ayrıldı.
- Tom eventually left Boston.
Sekiz ay sonra, nihayet gene kızlarla çıkmaya başladı.
- After eight months, he eventually started dating girls again.
Nihayetinde Tom, olanları öğrendi.
- Eventually, Tom found out what had happened.
Tom bana nihayetinde ne yapmam gerektiğini söyledi.
- Tom eventually told me what I ought to do.
Tartışma şiddetli ve ahenkli ama sonuçta inandırıcı değil.
- The argument is rigorous and coherent but ultimately unconvincing.
Bu tür düşüncelerin sonuçta onların nihai kararı üzerinde herhangi bir etkisi olmamıştır.
- Such considerations ultimately had no effect on their final decision.
It had taken nine years from the evening that Truman first showed up with a pie plate at her mother's door, but his dogged perseverance eventually won him the hand of his boyhood Sunday school crush.
... to Earth until some obviously eventual extinction. ...