Hesabı eşit olarak bölüşürler.
- They split the bill evenly.
Biz parayı üçümüz arasında eşit olarak paylaştık.
- We shared the money evenly among the three of us.
He looked at her evenly.
Hesabı eşit olarak bölüşürler.
- They split the bill evenly.
Sana bir dolar ödersem, eşit oluruz.
- If I pay you a dollar, we'll be even.
Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine tüm zamanını pachinko oynayarak geçiriyor.
- You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job.
O, tatili sırasında bile asla çevrimiçi değil.
- She is never online, even during her vacation.
On iki, çift bir sayıdır.
- Twelve is an even number.
Sanırım biz şimdi çiftiz.
- I think we're even now.
Onun doğum günü partisi yarın akşam düzenlenilecek.
- Her birthday party will be held tomorrow evening.
Tom etkinliği düzenledi.
- Tom organized the event.
Biz dahi Tom'dan hoşlanmıyoruz.
- We don't even like Tom.
Kiminle buluşmaları gerektiğini dahi bilmiyorlardı.
- They didn't even know who they were supposed to meet.
Biz sıkı çalışmamıza rağmen, Jane'i yenemedik.
- Even though we tried hard, we couldn't beat Jane.
Tabakta birçok kurabiye bulunmasına rağmen, sadece üç tane yedim.
- Even though there were many cookies on the dish, I only ate three.
Tarafsızlık bile taraflıdır.
- Even impartiality is partial.
Tom bir bağış toplama etkinliği düzenliyor.
- Tom is organizing a fundraising event.
Tom her akşam düzenli olarak beni arıyor.
- Tom has been calling me regularly every evening.
Rüzgar akşam sakinleşti.
- The wind calmed down in the evening.
Tehlike olduğunda bile sakin kaldı.
- He remained calm even in the presence of danger.
Eski şirketi ona kazık attı. Fakat onun kötü şansını iyiye çevirmesine ve kendi işinde daha da iyisini yapmasına hayranım.
- His old company gave him the shaft. But I admire the way he turned bad luck into good and did even better with his own business.
İki ülke arasında kültürel değişim devam ederken, onların karşılıklı anlayışı daha da derinleşti.
- As cultural exchange continued between the two countries, their mutual understanding became even deeper.
Kendi anadilini bile doğru düzgün kullanamayan insanları görmek çok üzücü.
- It is rather sad to see people who can't even use their mother tongue correctly.
Bu hastalıkların yaklaşık üçte biri tedavi edilebilir fakat diğerleri ciddi, hatta ölümcül olabilir.
- About a third of these diseases can be cured, but the others may be serious, or even fatal.
Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir.
- Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas.
Tom'u tamamıyla hatırlıyor musun?
- Do you even remember Tom?
Asal sayılar hayata benzerler, onlar tamamıyla mantıklıdır ama bütün zamanınızı bu konuyu düşünerek harcasanız dahi belirli bir kural bulmak imkansızdır.
- Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
Neredeyse Tom'u hatırlamıyorum.
- I barely even remember Tom.
Seni neredeyse hiç tanımıyorum.
- I hardly even know you.
Herkes aynı fikirde olsa bile, hepsi hatalı olabilir.
- Even if all agree, all can be wrong.
Tom ve Mary her zaman aynı renk giysileri bile giyiyorlar.
- Tom and Mary even always wear the same color clothes.
Olaylar tam onun tahmin ettiği gibi meydana geldi.
- The events unfolded just as she predicted.
Tom'u tamamıyla hatırlıyor musun?
- Do you even remember Tom?
Olayların bu açıklaması tamamen abartılmış, üstelik doğru olsa bile.
- This description of events is completely exaggerated, even if it's essentially true.
Tom oldukça faydalı, üstelik hoşgörülü.
- Tom is quite helpful, indulgent even.
Spread the icing evenly over the cake.
To avoid arguments, he divided the sweets evenly between his two children.
12 is evenly divisible by 2, 3, 4 and 6.
15 is evenly divisible by 3, but 16 isn't.
When the even was come they brought unto him many that were possessed with devylles .
I'm at home every evening.
- I am at home every evening.
The wind died down by the evening.
- The wind calmed down in the evening.
Four, fourteen and forty are even numbers.
I was strong before; but now I am even stronger.
We need to even this playing field; the west goal is too low.
Clear out those rocks. The surface must be even.
He put me on the scale in my underwear and socks: 82 pounds. I left, humming all day long, remembering that once upon a time my ideal weight had been 84, and now I'd even beaten that. I decided 80 was a better number, a nice even number to be.
Despite her fear, she spoke in an even voice.
The distribution of food must be even.
... And luckily for us, they don't spread out evenly, ...